12 Aralık 2010 Pazar

Ashes Serisinin İncelemesi - 2.Bölüm

Yazı dizisinin 2. bölümünde Ashes Serisi hemen öncesinde ve ilk 2 maçta Avustralya’nın içinde düştüğü duruma yakından bakacağız.
Ashes serisi için İngiltere Avustralya’ya ayak basar basmaz favori olarak gösterilmeye başlanması Avustralya üzerindeki psikolojik baskıyı da arttırdı. Son 20 yıldır her Ashes serisine favori olarak başlayan Avustralya için bu hiç de alışık olmadıkları bir durumdu. Hindistan yenilgileri sonrası bir çok oyuncu ciddi bir şekilde eleştirilmelerine rağmen yerleri sağlam gibi gözüküyordu. Uzun süreli sakatlıklardan kurtulan hızlı atıcılar Peter Siddle, Ryan Harris ve Doug Bollinger’in kendilerini hatırlatmaları, Test oynamamış ancak sırada bekleyen oyuncular Usman Khawaja ve Callum Ferguson’ın iyi bir form tutturmaları Avustralya seçici kurulunu mutlu etmesine ediyordu ama ciddi bir karar verme gerekliliğini de beraberinde getiriyordu. Uzun süredir Test takımına hizmet etmiş bazı önemli oyunculara hala destek olunmalı mıydı yoksa formda ama tecrübesiz oyunculara şans verilmeli miydi?  İşte tam bu sırada ilk ciddi hata yapıldı ve ilk maçın kadrosu 17 oyuncuyla açıklandı. Bu durum anında medya tarafından büyük bir zayıflık olarak değerlendirildi ve İngiliz medyası zafer çığlıkları atmaya başlayarak ‘Hala Avustralyalıların oturmuş bir kadrosu yok, halbuki bizim çok iyi bir kadromuz var, kesin biz kazanacağız’ fikrini pompalayarak Avustralya’yı yerin dibine batırdılar. Bazı Avustralyalı yazarlar ve seçici kurul bu durumu ‘Geniş bir kadro içinden duruma uygun oyuncuları seçeceğiz, bu da gücümüzü gösterir’ şeklinde açıklasa da Avustralya’da çoğunluk 17 kişilik kadro fikrinin psikolojik savaşta kötü bir karar olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Uzun süre tartışılan Avustralya’nın spin bowlerı kim olacak sorusunu yanıtı da ikinci bir faciaya yol açtı. Son 2 yıldır takımın 1. spinnerı olan, zaman zaman formsuz dönemler geçirse de kendini geliştirmiş olan Nathan Hauritz yerine sadece bu sezon yerel ligde iyi oynamış Xavier Doherty’nin seçilmesi 2. büyük hata oldu. Bu seçimin en önemli sebebi başta Kevin Pietersen olmak üzere İngiltere’nin orta sıra vurucularının hepsini sağ elli olması ve sol elli falsolu atıcılar karşısında zorlanmalaıydı. Bu da Avustralya’da mentalitenin ne kadar değiştiğinin bir başka kanıtıydı. Son 20 yıldır Avustralya asla rakip oyuncuların zayıflıklarına göre adam seçmemiş, kendi as kadrosuna hep güvenerek yakaladığı istikrar sayesinde ‘süper güç’ olmuştu. Doherty’nin seçimi durumun ne kadar değiştiğini gözler önüne sererken başta Kevin Pietersen olmak üzere herkes bu duruma bol bol güldü. Pietersen, Adelaide’deki maçta Doherty’nin falsolu atışına yenik düştü düşmesine ancak 227 koşu yapıp Doherty’ye zaman zaman sahayı dar ederek Avustralyalı seçici kurula mesajı göndermişti bile.
Dünkü bölümde de bahsettiğimiz gibi Avustralyalı atıcılarda yakın zamanda kronikleşen 20 wicket alamama hastalığı bu seride de kendini gösterdi. Hindistan’daki 2 maçta da muhtemel galibiyetleri bu yüzden kaçıran Avustralya, bu soruna müdahale etmekte çok geç kaldı. Üç yıldır Avustralya atıcılarının lideri Mitchell Johnson’ın kronik yorgunluğu, buna bağlı form düşüklüğü ve moral bozukluğu hep göz ardı edildi. İhtiyacı olan bir toparlanma sürecini bir türlü bulamayan Johnson da giderek etkisini yitirdi ve tehdit olmaktan çıktı. Avustralyalı hızlı atıcılar günümüzün en önemli hızlı atıcı silahı olan ‘swing ve reverse swing’ (kavis ve ters kavis olarak nitelendirilebilir) olayında bir türlü ustalaşamadılar. Johnson zaten bu konuda başarılı değildi ancak Peter Siddle gibi sadece hıza güvenen atıcılar iyi bir vurucu ekip tarafından kolayca savuşturulmaya başladılar. Hem yeni hem de eski toptan yeterli verim alamayan Avustralyalı atıcılar güvenlerini yitirdikçe istikrarsızlık ve başarısızlık kaçınılmaz oldu. Her an patlama yapabilecek bu isimler (Bunu Siddle’ın ilk maçtaki hat-trick’inde de gördük) zaman zaman Avustralya’yı galibiyetin eşiğine getirse de istikrarsızlık yüzünden son darbe indirilemedi. Gabba’daki ilk maçta 2 gün boyunca sadece 1 wicket alabilen Avustralya atıcıları galibiyet şansını teperken İngiltere’ye tahmin bile edemeyecekleri bir psikolojik avantaj da vermeyi ihmal etmediler. Adelaide’de Johnson ve Hilfenhaus kadro dışı bırakıldı ve yerlerine %100 hazır olmayan Doug Bollinger ve Ryan Harris alındı ama Harris hariç hızlı atıcılar yine etkisiz kalmaya mahkum oldular.
Sn olarak en önemli konu olan liderlik konusunun da Avustralya’da halen tartışıldığını ve seri sonrası daha da çok tartışılacağını belirtmekte fayda var. Tarihe 3 Ashes serisi kaybeden ilk Avustralya kaptanı olarak geçmek istemeyen Ricky Ponting’in verdiği kararlar ve başarısız performansı iyice tartışma konusu olamaya başladı. Hatta bir ara Marcus North’un kaptanlığı ele alacağı iddiası ortaya atıldı, ancak hemen yalanlandı. Ricky Ponting’in freni patlamış kamyon gibi kontrolü kaybetmesi sağ kolu Michael Clarke’ı da bitirdi ve onu da kendine benzetti. Sürekli arka çıktığı Marcus North’un kaptanın güvenini boşa çıkarması, topu her verdiği hızlı atıcının karavana atması Ponting’in liderliğine olan kuşkuları arttırdı. Hala Ponting’in tekrar gemiyi rotasına geri oturtabileceğine inananlar olsa da benim de dahil olduğum çoğunluk Ponting’in emeklilik öncesi son 3 maçına çıkmaya hazırlandığı düşünmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder