14 Ağustos 2010 Cumartesi

Sri Lanka'lı Murali: Tarihin En Büyüğü mü?



Büyük ustalara ya da özel oyunculara veda etmek her zaman zordur. Bisikletseverler Lance Armstrong’un ayrılığına üzülmüşler, Micheal Jordan’ın vedasından sonra (ikincisi) ağlamışlardır. Justine Henin’e şaşırmışlar, Micheal Schumacher’eyse alkış tutmuşlardır. Başarılı olmak şöyle dursun, bazen özel olmak da önemlidir. Pascal Nouma Beşiktaşlılar’ın, Hagi Galatasaraylıların daima hatırlayacağı adamken Fowler Liverpolluların sevgilisidir. Petar Naumoski’yse 50 yaşında da gelse Türkiye’de iş bulabilecek cinsten sevilir.

Bir kriket oyuncusunun spora vedasını anlatmak için epey uzun bir giriş paragrafıydı sanırım. Bir kahraman, Murali Muralitharan, Temmuz ayı sonundaki Hindistan-Sri Lanka serisinde sahaya çıktı ve test kariyerine muhteşem bir final sahnesiyle nokta koydu. O, sonu gelmez rekorlar ve istatistiklerin ardından, Test kariyerinde 800 wicket alan ilk ve tek adam olarak yerini alırken tarih sayfalarında, akıllarda da şu tartışmayı, şu iddialı, cevabını vermenin belki çok kolay, ya da imkansız olduğu soruyu beyinlere kazıdı: “Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi bowlerı, yani atıcısı mı?”
Böyle bir sporcunun ardından yazı yazarken iki ya da üç defa düşünemek, pek çok kez baştan başlamak, planı değiştirmek, çok okumak ve iyi tasarlamak gerekiyor.

Sonuncusu için bir şey diyemeyeceğim ama bu Sri Lankalı fenomenin, tıpkı karşısındaki batsmenlar, yani vurucular gibi, beni de offspinleri, topspinerli, doosralarıyla şaşırttığını söylemeliyim. Fakat özetle aslında neden bu kadar önemli olduğunu yazmak niyetine büründüm. Ama yine de hayat hikayesinin bir kısmını paylaşmaktan da alıkoyamadım kendimi. Epey de uzun oldu, Murali için kısa ama bir blog yazısı için uzun.

Murali Muralitharan, Sri Lanka, ya da eski adıyla Seylon adasının merkezinde yer alan ve İngilizlerin Kandi adını verdiği, gerçekteyse Maha Nuvara ismindeki şehirde dünyaya geldi. Babası Sinnasamy Muthiah, bir çok Tamil Hintlisi gibi, adaya göçle gelmiş bir ailenin oğluydu ve ailesine bir torun kazandırıp Muttiah adını verdiği günlerde takvimde 17 Nisan 1972 yazıyordu.

Sri Lanka, Asya’da bisküvi tüketiminin en yoğun olduğu ülkelerden biridir. Sahip oldukları istatistikler, Hindistan’la bile baş etmelerini sağlar. Bilindik lakabıyla Murali’nin ailesi de, zamanında bisküvi işine girmiş, bir fabrika kurmuş ve oğullarını, iyi bir eğitim almasının yanında, iyi de bir Katolik olarak yetiştirilmesi için St. Anthony Kolej’ine göndermişti. Küçüklüğünde orta hızlı, hatta hızlı atıcı olmaya merak salan Murali, burada kimliğini bulmanın ilk adımlarını atacak ama bu ilk göz ağısının zaten doğuştan avantaj yaratan omzuna ve tabi atışlarına kazandırdığı artıları spin bowling’e aktarmaya başlayacaktı. Doğup büyüdüğü şehirde, eğer mahalle maçı yapıyorlarsa, büyük ihtimalle takımın offspinnerı Muralitharan’dı.

11 yaşında, hayatındaki zorlu dönemlerden birine girdi. Babasının fabrikası, adayı kasıp kavuran etnik çatışmalar sırasında, Tamillilerden pek hoşlanmayanlar tarafından yakılmıştı. Aile, Hindistan’a dönmeye niyetlenmişti ama baba Muttiah, fabrikayı yeniden kurup, her şeye baştan başlayarak, bugün Sri Lanka’nın en önde gelen bisküit fabrikalarından birini, Luckyland’i sıfırdan inşa etti. Belli ki sorun sadece para değildi. Murali, mücadele ruhunu, yüksek ihtimalle o günlerde edinmişti.

Muralitharan ve Kriket Kariyerinden Birkaç Küçük(!) Not: Sen ne atıyorsun arkadaş?

Muralitharan’ın kariyer başlangıcı 1992’nin Ağustos’una rastlar. Genç Murali, 1990’da, ülke öğrencileri arasında yılın kriketçisi seçilmişti. O dönem Sri Lanka’yı çalıştıran Bruce Yardley’in onu keşfetmesi de tam anlamıyla uzun sürmemişti. Avustralyalı hoca bir röportajda onu fark edişini ,“5 dakika. Sadece 5 dakikamı aldı. Ve sonra, tek söyleyebildiğim şey, “Wow!” oldu. Hemen takım seçicilere ‘Bu çocuğu oynatın, hemen şimdi’ dedim. Gereken her şey onda vardı.” diye özetliyordu. Daha sonra Pakistan’ın başına geçen ve ne yazık ki 2007 Dünya Kupası sırasında otelinde cansız bedeniyle karşılaşılan Bob Woolmer’se onu genç takımdayken izlemiş ve “Hipnotize edici” bulmuştu. Murali, o maçta aldığı tek wicketla Craig Mcdermott’u oyundan çıkardı. Tıpkı yakın geçmişte ortaya çıkıp herkesi şaşırtan Ajantha Mendis’in kariyer başlangıcı gibi Muralitharan’ın da atışlarındaki zenginlik dikkat çekiyordu. Hatta Avustralya’nın o dönemki önemli vurucusu Allan Border, Muralitharan’a maç sırasında sormuştu:” Pardon, sen ne atıyorsun, legbreak mi, offbreak mi arkadaş?”
Aynı yılın Aralık’ı sadece Murali için değil, Sri Lanka için de çok özeldi. Çünkü takım, o günlerde 40. yılını doldurduğu tarihindeki üçüncü galibiyetini, Yeni Zelanda karşısında elde etti. Ülkenin Pakistan ve Hindistan zaferlerinden yaklaşık 6 yıl sonra gelen bu mutluluğa Muralitharan’ın katkısı 9 wicket’la olmuştu.

Kariyerinin başlangıç aşamasında, iyiden iyiye hünerlerini sergilediği serilerden biri de Güney Afrika karşısındakiydi. 1993’teki bu mücadele, onun ilk ‘five wicket haul’, yani tek bir devrede ilk kez en az beş kez wicket aldığı karşılaşma olarak akıllarda kaldı. Dışarı gönderdiği isimler arasında, daha sonradan Güney Afrika spor tarihindeki en unutulmaz kara lekeyi şikeyle konduracak olan Hansie Cronje de vardı.
Bireysel performansının zirveye çıktığı maçlardan biri de şüphesiz The Oval’daki unutulmaz İngiltere zaferiydi. Kendisi, “Spin Bowling nedir, ne değildir?” konulu panelinde 16 wicket ve izin verdiği 220 koşuyla, tarihin en başarılı beşinci istatistiği nasıl yakalanır konusunun altını çizdi. Fakat İngilizlerin hocası David Lloyd, ikinci devrede 9 wicket birden alan, 4. gün sonunda iki rakip oyuncuyu birden çıkarıp takımını umutlandıran ve maçta tutan bu muzaffer oyuncu hakkındaki ‘chucker’ şüphelerini dile getirmeden edemedi.

Muralitharan’ın kendi aldığı wicketlar ve kırdığı rekorlar kadar, takımlarına kazandırdıkları da unutulmazdı. Test galibiyeti almakta zorlanan Sri Lanka, onun katılımından sonra çok daha iyi sonuçlar almaya başladı. Öyle ki Tek Günlük Maç takımı da Dünya Kupası’nı, belki de o güne kadarki en iyi jenerasyonla kaldırırken Murali, bu büyük başarıda büyük pay sahibiydi. Zaten yıllar sonra kariyerine baktığında, en mutlu olduğunu günü, “Dünya Kupası zaferini kazandığımız gün” olarak belirleyecek ve hiçbir şeyin buna benzemediğini hatırlatacaktı. O şampiyonluk, Muralitharan’ın açlık, fakirlik ya da etnik çatışma gibi temel insani sorunlarla uğraşan ülkesini, krikette saygı duyulan, kriket vasıtasıyla da hiç olmadı İngiltere’de, Avustralya’da, Karayipler, Güney Asya ve Güney Afrika’da önemsenen bir ülke haline getirdi. Bunlar yaşanırken Murali, tahmin edebildiğimiz üzere, ülkesinin en sevilen sporcusu olmuştu. Bu sevgi sadece wicketlardaki hünerinden değil, her zaman güleryüzü ki bu sayede 'Smiling Assasin' yani gülümseyen suikastçi lakabını almıştı- ve bir Tamil olmasına rağmen konuyu pek de politize etmeyişinden de kaynaklandı. Tamil’di, Hindistan’a vizesiz girip çıkabiliyordu ama, her zaman için “Ben Sri Lanka’lıyım.” demeyi de ihmal etmedi. (Tamillilerin özgürlüğünü savunan ayrılıkçı grup Tamil Kaplanları, ülkede terörist kabul edilmekte, Tamil Hindularıysa, devlet terörizmiyle yok edilmeye çalışıldıklarını savunmakta). Murali hep politikadan uzak kalmaya özen gösterdi: ”Politikacıların ilgilendiği tek şey gücü elde etmektir, insanların sorunlarıyla, ne yiyip içtikleriyle uğraşmazlar, ilgilenmezler.”
Sonunda oluşan bilançoya bakılacak olursa, istatistikler, tarihin en büyük spin bowler’ın döneminde yaşadığımızı ortaya koyuyor:
18 yıllık Test kariyerinde, 800 wicket, bir tek devrede en az beş wicket’ı en fazla alan oyuncu(67), bir maçta en az 10 wicket’ı en fazla alan oyuncu(22 ), doğrudan atışla en fazla Test Wicket’ı alan oyuncu (167) gibi Test rekorlarının yayına, Wasim Akram’ın 502’lik ODI wicket alma rekorunu kırmayı da ekledi.

Kandy’de karşılaştıkları Zimbabwe’ye, ‘Evime hoş geldiniz’ partisi sunarken ilk devrede elde ettiği 9 wicket ve izin verdiği, yalnızca 55 koşu, akla ve mantığa sığmayacak cinsten bir istatistikti. Sri Lanka’nın Hindistan’la bir hayli sık karşı karşıya geldiği bir gerçekti, bazıları da onun elde ettiği dereceleri, üst düzey takımlara karşı çok sık oynamak zorunda olmamasından ileri geldiğini öne sürdüler. Bu iddialara karşıyla, cricinfo.com istatistikleri, Zimbabwe ve Bangladeş’le oynanan maçlar çıkarılsa bile, Murali’nin elde ettikleriyle halen zirvede olduğunu da kanıtladı.

Tüm bunlar olup biterken, bir şey gündemden hiç düşmedi. Bu çocuğun atışları, ders kitaplarında yazanlarınkine hiç mi hiç benzemiyordu. Bir off-spinner, gönderdiği topun rotasını, yerde sektikten sonra şaşırtıcı şekilde değiştirmeye programlamak için parmak uçlarını, finger spin’i kullanırdı. Muralitharan’daysa, şaşırtıcı derecede elastik bilekler, özellikle de düzleşmeyen dirsek de önemli görevler üstleniyordu söz konusu işlemde. O’nun kendine özgü metodu dikkat çekmeye başlamıştı. Bir wrist-spinner mı yoksa bir hilebaz mı? Meyve veren ağaç taşlanmaktan hiç kurtulamadı.

Muralitharan ve ‘No-Ball’ : Kahramanlıkla Hilebazlık Arasında


1995 Eylül’ünde Sri Lanka, Pakistan’ı deplasmanda ilk kez yenebilmiş, 7 wicket alan off-spinner Murali’yse maçın adamı olmuştu. Fakat Aralık ayı’nda, Commonwealth ülkeleri için büyük önem taşıyan bir günde, Boxing Day’de ses getirecek işler gerçekleşti. Avustralya serisindeki ilk buluşmanın hakemi Darell Hair, görünüşe göre Murali’nin atışlarını geçersiz saymayı çok öncelerden kafasına koymuştu. Avustralya’lı umpire, Muralitharan’ın tam 7 atışına ‘no-ball’ kararı verdi. Bu olayın ucu, Murali’nin 2004’teki testlere gitmeyi reddedişine kadar uzanacaktı. Bu gelişme, hiç bitmeyecek ve de kısaca ‘Serseri mi yoksa bir dahi mi’ sorusunun ‘Olağanüstü bir yetenek mi yoksa bir hilebaz mı” versiyonuyla özetlenebilecek bir tartışmanın başlangıç noktasını oluşturacaktı.
Sorun neydi? Bowlerlardan beklenen, atış anında omuz, dirsek ve kolun düz bir çizgi oluşturmasıdır. Fakat Muralitharan’ın dirseği, atış anlarında sanki bir parça kırılıyor, olması gerekenden daha kenarda duruyordu. Bu da atışlarını gerçekleştirirken ‘chucking’ yaptığı, yani topu bowl etmeyip, sadece fırlattığı şüphesinin doğmasına sebep oluyordu. Hatta bundan şüphesi olmayanlar da vardı. Hindistan’ın eski atıcısı ve kaptanı Bishen Singh Bedi, “Eğer Murali hile yapmıyorsa, bana nasıl bowl yapılır bir gösterir misiniz?” diyerek görüşünü ortaya koyuyordu ve ekliyordu:”Omzunu falan kullandığı yok, daha çok bir cirit atıcısı gibi”.

Murali, 1996’daki Triangular Serilerde, bu kez Avustralı bir başka umpire Ross Emerson tarafından, yine ‘no-ball’’la durduruldu. Konu artık ciddiye binmişti ve devreye ICC yani Uluslarası Kriket Komitesi girdi. Hong Kong Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Bölümü’nün incelediği kol-evet, ıssız bir köşede bulunmuş ve varlığı yeni keşfedilmiş, değişik türden bir canlı gibi-incelenen kol, görüşüne göre, doğuştan gelen fizyolojik bir ‘anormalliğe’ sahipti. Murali, dirseğini tam anlamıyla düzleştiremiyor, kolunu bir çizgi haline sokamıyordu. Konu karara bağlandı, ortaya çıkan hilebaz şüphesi, bir göz yanılsamasından ibaretti. Olaylar pek çok kez tekrarlandı. Batı Avustralya Üniversitesi’nde bir kez daha incelenen bu ‘uzuv’a yine yeni yeniden geçer raporu verildi. ICC çaresizdi; Dirsek, kendiliğinden büküktü ve oyuncunun yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ne yazık ki onun üzerindeki deneyler, zaman zaman halka açık şekilde de sürdü. Bir televizyon kanalı, dirseğini kıramayacağı bir aparatıyla sardığı dirseğin, atışlarda etkili olmadığını kanıtlayarak Murali’yi bir nevi, bir kez daha temize çıkardı. Açıklama yapan doktora göre keramet, Muralitharan’ın, yine normal dışı bir fizyolojiye ve esnekliğe sahip olan omzundaydı. Buna bir de bileklerindeki yumuşaklık eklenince, mucizelerin gerçekleşmesi o kadar zor olmuyordu. Hatta tüm bu gelişmeler üzerine, ICC, ünlü 15 derece kuralını gündeme getirdi ve buna göre,atış yapan oyunculara 15 derecelik bir taviz verildi. Pek çoklarına göre kural, ‘Murali’ye özel’di. Kuralın mazeretiyse açıktı: İnsan gözü, bükülmeyi sadece 15 dereceden fazla olduğunda seçebilirdi. Bu, pekala, ICC’nin ‘chucking’i kanunlara sokuşu demek oluyordu. Evet, hile kuralı, bir standarda bağlandı. Kurallar ve kanunlar, gereksinimlerle ortaya çıkar. Belki de bu seferki için bu sporun, Murali Muralitharan’ın doğmasına ve kriketçi olmasına gereksinimi vardı. Ancak Hintli Bedi, “Kolu doğuştan kıvrıksa bile bu onu temize çıkarmaz. Görme engelli insanlar da var ama kimse onların pilot olmalarına izin vermiyor” diyerek işi daha abartmaktan da geri durmadı.

Tüm bu biomekanik testler bile, özellikle Avustralya’lı hakemleri ve bazı İngiliz otoritelerini yolundan döndürmedi. İşin ilginci, söz konusu West Indies-Sri Lanka maçıyla ilk kez uluslarası maç tecrübesi yaşayan Emerson, daha sonra ‘geçersiz top’ kararını kendisinin değil, başkalarının verdiğini itiraf edecekti. Kısacası emir, Avustralya Kriket Kurulu’ndaki bir yetkiliden çıkmış, ya da büyük yerden gelmişti.
Murali’nin, kariyeri ilerledikçe geliştirdiği doosra’sı, ‘chucker’ iddialarını yeniden, tekrar tekrar alevlendirdi. Dönemli önemli İngiliz oyuncularından, şimdilerin kriket yorumcu Nasser Hussein, Muralitharan’ın ‘hilebazlığını’ kendince sözlerle cezalandırdı,Avustralyalı efsane wicketkeeperlardan Adam Gilchrist de atışları onaylamadığını belirtmekten çekinmedi. Açıkçası zaman zaman da onları ve onları haklı bulanları anlamak pek de zor değil. Muralitharan’ın topa spin verme oranı, diğerleriyle karşılaştırıldığında inanılmaz boyuttaydı. İnsanoğlunun, varlığını açıklayamadığı ‘şeylere’ karşı savunma mekanizması oluşturma eğiliminin de bulunduğu unutulmamalı. Bana göre bu konunun sürekli gündemde tutulmasının sebeplerinden biri de, Muralitharan’ın bir Sri Lanka’lı olmasıydı. Evet, o bir subcontinent mensubuydu, ötekilerdendi, merkezde değil,çevrede, dünyanın geri kalanında yaşıyordu. Bir şeyi iyi yapıyorsa, üstelik üstünlüğü de artık herkes tarafından yavaş yavaş kabul edilmeye başlandıysa, bir yerlerde bir açık bulmuş, ya da düpedüz hile yapıyor olmalıydı. Sanki adalet sadece batının sahip olduğu bir kavramdı ve onu yerine getirmek de Batılıların göreviydi. Burada Shane Warne parantezini de açmak gerekiyor. Bugün de pek çokları Shane Warne’un verdiği spinle onunkini karşılaştırıyor. O günlerde de bu karşılaştırma çoğu zaman gündeme gelmişti. Muralitharan, maçlarda rahat kendine güvenli bir kriketçiydi ama Murali’yi bu kadar büyük, çok konuşulan bir oyuncu-şey, evet bir efsane!- yapan bir özelliği varsa, o da mütevaziliğiydi.

Muralitharan ve Shane Warne

Murali’nin kariyerindeki en büyük rakibi, şüphesiz ki Avustralyalıların kahramanı Shane Warne’du. Biri leg diğeriyse off spinner’dı temelde ama ikilinin topu yerde sektirdikten sonra döndürme yeteneği hep göz önünde tutuldu. Peki hangisi daha iyiydi?

İstatistiklere bakılacak olursa sorunun cevabı gayet basit. 133 test maçlık test kariyerini sonlandırdığında, Muralitharan Shane Warne’dan 92 wicket fazla yaptı –ki diğer istatistiklerdeki üstünlüğü de bir hayli açık farkla- Nokta.
Ancak bu rakamlara bakılırken, ikilinin mensup olduğu ülkeleri göz önünde bulundurmanın da faydası var. Özellikle İngiliz ve Avustralyalıların iddiası şu: Eğer Murali bir Avustralya’lı olsaydı, Warne kadar wicket alamazdı. Murali, Matrix Reloaded’da Neo’yu kıstıran(?) Merovingian gibi “Yeteneği olduğu gibi bir gerçek ama o sadece bir adam” olmaktan öteye gidemiyor, sahip olduğu başarılar, biraz da Sri Lanka’nın oynadığı rakiplerden Zimbabwe’den, Bangladeş’ten kaynaklanıyordu. İddiayı sayılara dökmek gerekirse Muralİ’nin bu ekiplerden aldığı wicket sayısı 176 iken Warne sadece 17’de kaldı.

Murali tarafından bakılırsa, sayılara dökülemeyecek gerçekler de var. Bugün dünyadaki tüm kriketseverler her ikisinin de adını çok iyi bileceklerdir. Fakat Ashes gibi, bu sporun temel pazarlama noktalarından birine girme şansı ve sürekli göz önünde olması, normalde Warne’u, pekala çok daha avantajlı kılıyor olabilirdi. Biraz daha kurcalanınca akla gelen soru işaretleri sürüyor: Her wicket ‘Bir’ midir? Ya da her şey wicket mıdır? Hangisi, daha kritik anlarda ortaya çıkmıştı ya da hangisi, ölümcül bir darbe vurabilmek için birkaç küçük sıyrık almayı yeğlemeye daha yatkındı?

Son olarak Test kariyerine 2007’de nokta koyan Warne’un yorumlarını hatırlatalım: O da yiğidin hakkını vermekten çekinmiyor ve ekliyor :”Bence 800 wicketlık rekor asla geçilemez”. Bu konudaki derinlemesine değerlendirmeleri, Okcan Basat’a bırakıyor ama Murali hakkındaki bir yazıya, kariyerindeki Nemesis’iyle karşılaştırıldığını eklemeyi, boynumuzun borcu olarak değerlendiriyorum.

Son Söz

Murali Muralitharan, 22 Temmuz’da, Hindistan’la yapılan Test serisinin ilk maçı sonunda, son gün kendisine gereken iki wicketı –sonuncuyu son topunda olmaz üzere-aldı ve film gibi bir bitirişe imza attı. Son kurbanları da sırasıyla Harbhajan Singh ve Pragyan Ojha oldular. Elde edilen zaferden çok, ulaşılan 800 wicket tüm dünyada yankılandı ve kurallara uygunluğu sorgulansa da yerinin asla doldurulamayacağı konusunda görüş birliğine varıldı. Bizler de onu izleme şansını bulduğumuz için şanslı sayılırız doğrusu. Murali de,5 yıl önce Galle şehrinden 20 dakika geç ayrılmaya karar vermiş olsaydı, sahilleri vuran Tsunami’de hayatını kaybeden 24,000 kişinin arasına katılabilirdi. Görünüşe göre o ve onu sevenler şanslıydı. Muralitharan, geçen bahardaki Twenty20 Dünya Kupası’nda Eurosport2 ekranlarındaydı ancak ne yazık ki sakatlığı, onu fazla izlememizi engelledi. Kendisi, önümüzdeki yıl Sri Lanka, Hindistan ve Bangladeş’in ortaklaşa düzenleyeceği Dünya Kupası’na katılma ihtimalini de yok saymıyor ve takım seçicilerle ülkenin kriket kuruluyla yapacağı görüş alışverişinden sonra karar netleşecek. Son söz olarak şunu söylemeliyim ki Şri, Sanskritçede saygıdeğer, Lanka ise ada demektir ve bize de bu saygıdeğer adalı Muttian Muralitharan’ı tebrik ve hem krikete hem de insanlığa kazandırdıkları için teşekkür etmek, aynı zamanda 2000’lerde kurduğu ‘İyilik Vakfı’’yla, ülkedeki sorunlarla baş etmeye çalışma yolunda başarılar dilemek düşer. Daha nice Murali yazılarına…

Not:Referanslarımız aşağıdadır.

http://sundaytimes.lk/081019/FinancialTimes/ft319.html
www.theage.com.au
http://www.telegraph.co.uk/sport/cricket/international/srilanka/7904156/Muttiah-Muralitharans-800-wickets-will-never-be-beaten-says-Shane-Warne.html
www.telegraph.co.uk/.../Muttiah-Muralitharan-leaves-Test-cricket-with-his-legacy-still-in-the-air.html
www.pakpassion.net/ppforum/showthread.php?t=100860
http://www.telegraph.co.uk/sport/cricket/international/srilanka/7904156/Muttiah-Muralitharans-800-wickets-will-never-be-beaten-says-Shane-Warne.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder