16 Nisan 2012 Pazartesi

Micheal Clarke: Sakin Güç-1. Bölüm


Avustralya kriket tarihine geçmiş bir sürü kaptan var. Bunlar arasında en çok hatırlananları, efsane batsman Don Bradsman, 50'ların başında düşüşe geçiren Avustralya'nın ayağa kalkmasını sağlayan Richie Benaud, ilk iyi kaptanlar arasında ilk beşe rahatlıkla girecek olan Ian Chappel, Allan Border, Steve Waugh ve günümüze daha yakın bir tarihten itibaren wicketkeeper-batsman rolü ve centilmenliğiyle gönüllere taht kurmuş Adam Gilchrist'le, görevi geçtiğimiz yıl bırakan ve 2000'lere damgasını vuran  Ricky Ponting. Micheal Clarke kaptan olduğunda akıllardaki soru, o dönem eleştirilmekte olan 30 yaşındaki  oyuncunun, bu isimler arasında nasıl bir yere sahip olacağıydı. Beklenenden çok çabuk şekilde etkisi hissedilen Clarke, daha şimdiden bir kaptan olarak özel anlar yaşamış bir Avustralyalı oldu. Clarke'ın 1 yılı aşkın kaptanlık sürecini, iki bölüm halinde derlemeye çalıştım. Bu yazıda, kaptan oluşu ve ilk testlerine yer verdim.

Ben Micheal Clarke'ı, Avustralya Futbolu'nda tanıyorum. O dönem daha içli dışlı olduğum bir spor olduğundan, Brandon Fevola-Lara Bingle-M Clarke aşk üçgeninden manşetlere yansımıştı Clarke. Hatta daha sonradan Carlton'dan, hatta Brisbane'den de kumar ve içki sevdası yüzünden kovulan Fevola, eski sevgilisi Bingle'ın çıplak fotorgraflarını internete vermekle suçlanmıştı. O dönemde Bingle, Clark'la çıkıyordu ve bu olayın da etkisiyle morali bozulan yıldız adayı Test serisinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Clarke hakkında, biraz daha fazla izlenim edinebildiğim yer, 2010 T20 Dünya Kupası oldu. Oyun formatının genel karakteristiğine aykırı olarak çok sağlamcı bir görüntüde olan Clarke, pek heyecan yaratıcı bir oyuncu gibi gelmemişti bana; fakat bir şekilde takım kaptanlığına çıkarılmıştı. Hatta o günlerde, kadın izleyicilerimizden biri-Okcan Basat teyit edecektir- "Clarke, Ponting'in adamı olduğu için mi kaptan oldu?" sorusunu sormuştu. Ben içimden "öyledir herhalde" diye geçirmiştim doğrusu ama Okcan Abi, Clarke hakkında acele etmedi. Avustralya, onun kaptanlığındaki ilk başarısızlığını, 2010 T20 Dünya Kupası'nı finalde İngiltere'ye kaptırarak yaşamıştı.

2011'daki Ashes hezimeti ve ODI Dünya Kupası başarısızlığından sonra artık Ponting'in suyu ısınmıştı. O kaptanlıktan alınırken, yerine hazırladığı Micheal Clarke, Twenty20 kaptanlığını Cameron White'a teslim edecek ve büyük göreve getirilecekti. Ne var ki Clarke'ın, o dönemde batsman olarak görevini çok başarılı şekilde uyguladığı söylenemezdi. İnişli çıkışı bir grafiğe sahipti. Yüksek tekniği, iyi savunması ve adeta her an verimlilik hesabı yapan bir bilgisayar gibi çalışan bir kriket zekasına sahip olduğunu yazan gazete makalelerini bulmak çok da zor değildi; fakat Clarke üzerindeki baskı artmaya başlamıştı. Onunla ilgili aklımda kalan başlıca izlenim, sakinliğiydi. Ne olursa olsun moralini bozmuyor, kimseye haddini aşan açıklamar yapmıyor ya da kavga etmiyordu. Tam bir beyefendi havasında, bildiğini okuyan biri görünümünde, insanın siniri bozacak ölçüde serinkanlıydı.

Avustralya kaptanı olmak öyle kolay iş değildir. Bir defa aldıysanız, gerçekten hak ettiğiniz için almışsınızdır ve kaybederseniz, sıranız asla ve asla bir defa daha gelmeyecektir. Clarke, Test kariyerine yaptığı harika başlangıçtan sonra(Önce 2003 Hindistan serisini kazandıranlardan biri oldu, sonra da Yeni Zelanda'ya karşı da 100 yapmayı başardı) bir defa takımdan kesilmek ne demek öğrenmişti. O günlerden edindiği tecrübeninden olacak, tam da sıkınıtya düştüğü sırada, kaptanlığıa yükseltildikten sonraki performansları git gide düzelmeye başladı. Önce Agustos Ayı'nda, benim aklımda "askerdeyken çarşı iznimi internet kafede geçirttiren seri" olarak kalan Sri Lanka serisi geldi ve Clarke burada, 2 yıl sonra 100 yaptı. Bununla beraber, takımı organize edişi bakımından seçicilere, "Doğru adamı buldunuz" mesajını vermişti bile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder