9 Ekim 2012 Salı

Usain Bolt'tan Önce Kriket Vardı


1. Kısım: Usain Bolt'tan Önce Kriket Vardı


Kriketin en kısa formatı olan T20'de final günü geride kaldı ve zafer, evsahibi Sri Lanka'yı yenen West Indies'in oldu. Ben de West Indies kriketini iki parça halinde incelemeye karar verdim. İlk parçada(Usain Bolt'tan önce kriket vardı) Karayiplerde kriketin doğumu ve gelişimi üzerine bir kaç paragraf var. İkincisindeyse(Gangman Stili Şampiyonluk)  bu turnuvadaki performanslarından notlar var. Her şeyden önce, "Kriket Nedir?" sorusunun yanıtını da şu linkte bulabilirsiniz.

Turnuva boyunca bir çok soru ve yorum almıştık; bir tanesi de şöyleydi: "İngiltere'nin şu anda oynadığı takım tam olarak hangi ülkedir?" Güzel soru. West Indies, ya da Batı Hint Adaları diye çevirebileceğimiz takımın ülkesi, aslında yok. Özetle Karayip Adaları diyebiliriz. Hani şu lüks tatil veyahut kara para aklama merkezi olan adalar vardı ya bir dönem, işte onlardan. İsmini alışını defalarca yayınlarımızda anlattık ancak bir defa da burada bahsedelim: Batı Hint Adaları, hakikaten ilk başta biraz ilgisiz gibi gözüküyor. Kristof Kolomb, Amerika Kıtası'nda ilk ayak bastığında, bilindiği gibi, keşfinin farkında değilmiş. Hindistan'a geldiğini zannedip buraya West Indies, yani Batı Hindistan civarında bir yerler demiş. West Indies lafı rivayete göre buradan gelmekte.



Kriketi buraya getirense elbette İngilizler. İngiltere'nin o dönemki emperyalist üstünlüğünün bir simgesi olan kriket, burada yaşayan Lord'ların oyunu olarak palmiye ağaçlarının dibinde oynanmaya başlanıyor. Aslında başlangıç hikayesi, biraz Avustralya gibi. Fakat bu koloninin farkı; dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerden gelen işçilerle dolu olması. Hindistan'dan ve Güney Asya'nın diğer bölgelerinden ve tabi Afrika'dan getirilen milyonlarca insan, Karayip Adaları'nda barınmak, var olmak ve çalışmak zorundalar.

Karayip ülkeleri, İngilizlerin çekip gitmesinden sonra oturup düşünüyorlar: "Yahu öyle ya da böyle, artık bir milli sporumuz var: Kriket. İngilizler bunu bize aşılamış ve artık kurtulmamız da pek mümkün değil. Öyleyse, bunu İngilizlere karşı neden kullanmıyoruz?" demişler muhtemelen. Bir de şu var tabi: o kadar fazla değişik ülkeden getirilen insanların aslında temel bir düşmanı var ve birbirleriyle iletişim kurmak zorundalar. Ne var ki adalarda, belli ki onlarca farklı dil mevcut ve belki de harekete geçip organize olmanın yolu, kriket maçlarında buluşmaktan geçiyor. Tarihte, Hindistan kökenli West Indies oyuncuları bir hayli fazla. Bu yolu açan Sonny Ramadhin'den sonra birçok benzer etnik kökenli oyuncu, Karayiplerin ünlü kriketçileri arasına giriyor. Alvin Kallicharan, 70lerin sonunda Test takımı kaptanlığına getiriliyor.


İngiliz efendilerine karşı tek başlarına ayakta duramayacaklarına kanaat getiren ada halkları en azından krikette, tek bir çatı altında birleşmeye karar vermişler. Böylece West Indies kriket takımı ortaya çıkmış. Jamaika'dan, Antigua'dan, Barbados'tan, Guyana'dan, Trinidad&Tobago'dan ve daha adını sanını bilmediğimiz bir sürü küçük adanın çocukları, başka hiçbir sporda ve hatta hayattaki hiçbir alanda bulamadıkları dostluğu ve birliği  krikette bulmuşlar. 

İlkten fazla başarılı olamasalar da, birkaç büyük isim çıkarmayı bilmişler. Bugün Leorie Constantin 20 ve 30ların, Garfield Sobers 50&60ların en önemli kriketçileri arasında yer alıyor.60lardan sonra takımdaki beyaz oyuncu yoğunluğu artık siyahi oyuncuların yoğunluğundan altta kalmaya başlıyor. 3W's denilen ve bizdeki Metin-Ali-Feyyaz üçlüsüne benzer bir üçlüde Clyde Walcott-Everton Weeks'le birlikte ekibi tamamlayan Frank Worell, West Indies takımının ilk siyahi kaptanı olarak tarihe geçiyor. (60-61 Avustralya Turu). Bu üçlü, beyazların elindeki "onurlu" batsmanlık görevini başarıyla yürütüyorlar. Belki de kriketin, Karayip adalarını birleştirici özelliğinin ortaya çıkması da birazcık halka inmesiyle gerçekleşmekte.


Ne var ki bugün West Indies takımı, 70lerdeki Windies, yani "Rüzgar Gibi Geçti" olarak çevirebileceğimiz bir lakapla anılır. Bunun sebebi, o dönem yakaladıkları efsane jenerasyon ve bunun içinde sahip oldukları 4'lü hızlı atış ünitesidir. Micheal Holding, Malcolm Marshall, Colin Croft ve Joel Garnerlı ünite, kaptan Clive Lloyd'un önderliğinde, birliğin tarihinde altın bir sayfa açtılar. 

Sonraki jenerasyon da, 70lerde yakalanan havayı bir süre daha devam ettirdi. West Indies 27 Testlik bir yenilgisizlik serisi yakaladı; deplasmanda, büyük rakip İngiltere'yi 5 Test'te de yenerek tarihte konuk ekip tarafından elde edilmiş ilk whitewash'u yaptı. 84'te tam 11 Test üst üste kazanarak daha sonra sadece Avustralya tarafından geçilecek bir rekor kırdılar. Bu dönemde kaptanlık bir başka efsane oyuncu Viv Richards'a geçti. Hızlı atıcılar Curtly Ambrose ve Courtney Walsh, Test tarihine damga vuracak bir hızlı atış ikilisi oluşturdular. Ne var ki artık kazanımlar çok fazla bireysel performanslara dayanmaya başlamıştı. Elbette, dünya kriketinin yıldızları, büyüyen egolarıyla başa çıkmakta zorlanacaklardı.

Girişimci Kerry Packer'ın, kriketin küresel anlamda para getirecek bir mecraya dönüşmesine, popülerleşmesine ve gerçek anlamda profesyonleştirilmesine vesile olacak girişimi World Cricket Stars serileri için biçilmiş kaftan durumunda olan West Indiesli oyuncular, birliğin kararlarına karşı çıkarak bu girişime onay verdiler ve ceza olarak Test takımından atıldılar. İşte, West Indies'in sonunu hazırlayan olaylar zinciri de burada başladı.

80lerin sonunda doğru gücünü kaybetmeye başlayan West Indies, yine de oldukça yüksek kalibrede bir oyuncu kitlesine sahipti. Fakat Malcolm Marshall, Gordon Greenidge, Viv Richards gibi oyuncuların birden neredeyse topluca emekliye ayrılmasından sonra, kralın çıplak olduğu anlaşılmaya başlandı. Onca yıl bu yıldızların sırtına binen yük, altta kalan gençlerin kendilerini geliştirmesini zorlaştırmış olabilir miydi?

Amerikan kültürünün ve sporlarının da yaygınlaşmasıyla birlikte artık ülkedeki gençler kriketten çok, üniversitelerde daha rahat burs bulabilecekleri sporlara yönelmeye başladılar. Örneğin Trinidad&Tobago doğumlu Ato Boldon, 14 yaşında Amerika'ya göç etti ve Dünya Şampiyonu, Olimpiyat Madalyalısı bir sprintere dönüştü. Hatta Usain Bolt'un spora kriketle başladığı, ardından fazla hızlı koştuğu için atletizme yönlendirildiği bilgisi, Bolt'un kendisi tarafından da onaylanmıştır. Yohann Blake gibi Bolt da, West Indies kriket maçlarını takip eder, Avustralya Kriket Ligi'nden maç teklifi bile almıştır.

Bir yandan, Karayiplerin bağımsız adaları arasındaki politik çekişmeler de devam ediyordu. Zaman zaman bu çekişmelerin takıma yansıdığı da oldu. Sonuçta, takımın en şaşalı dönemlerinde sorunların üstesinden gelinmediği, yalnızca mümkün mertebede üzerinin kapandığı anlaşıldı. Birlik, artık eski önemini yitirmeye başlamıştı.  Sportif alandaki edinimlerin yüksek olduğu 70 ve 80lerde, eskiyen jenerasyonu yenileyecek yollar oluşturulmadığından(örneğin tesis veyahut akademileri yaygınlaştırma, modernleştirme) ve biraz da o dönemin naifliğiyle bu başarılar tam anlamıyla paraya çevrilmediğinden (bunu çok eleştiremiyorum); Karayipler kriketi topyekün düşüşe geçti.

Bu düşüşe karşı direniş sistematik yollarla olamadı ancak bunun  yerine, bir çok iyi oyuncunun kapasitesinin en üst seviyesini zorlamasıyla gerçekleştirildi. Efsane batsman ve Test kaptanlarından Brian Lara, 1995'te İngiltere'ye karşı 375 yaparak, Test tarihindeki en yüksek skoru yakaladı. Walsh-Ambrose ikilisi, neredeyse 13-14 sene beraberce hızlı atışlara önderlik ederek toplam 519 wicket aldılar ancak ikisi de 2001'de oyunu bıraktı.

2000'lerde T20 formatının icat edilişi, yine West Indies'e pek yaramadı. Bir sponsporluk anlaşması yüzünden WICB( West Indies Kriket Kurulu)'yla ters düşen kaptan Brian Lara, Chris Gayle, Dwayno Bravo gibi önemli oyuncular, daha sonraki yıllarda dikkatlerini daha çok para getiren yeni formata verdiler. Spesialist özellikleriyle, örneğin Kieron Pollard gibi bir "6 yapma" makinası niteliğindeki oyuncular, Hindistan başta olmak üzere pek çok ülkeden gelen cazip kısa süreli kontrat tekliflerini geri çevirmeyerek, West Indies takımının ikinci planda bıraktılar. West Indies, 2004 Champions Trophy'i kazanıp, 2006'da final oynadıktan sonra, bir başka büyük daha  elde edemedi.



2. Kısım: Gangnam Stili Şampiyonluk Nasıl Geldi? 


Ne var ki West Indies'in kaderi, Eurosport2'nin kriket yayınlarını vermeye başlamasıyla değişti. Şaka bir tarafa, özellikle 2009'daki Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kalarak büyük sükse yapan Trinidad&Tobago takımından sonra, 2011'deki takım da izleyicilere keyifli maçlar yaşattı. Bu turnuvalarda yıldızı parlayan oyunculardan biri, Sunil Narine, kısa süre içinde Test takımına kadar yükseldi. 2010'da, vasat bir batsman ve vasat bir orta hızlı atıcı olan Darren Sammy, "yeni yapılanma programı" çerçevesinde kaptanlığa getirildi. Daha önceden şike cezası alan ve bunu tamamlayan Marlon Samuels de, bu yeni projede takıma geri döndü. 2009'a kadar son derece orta sınıf bir hızlı atıcı olan Ravi Rampaul, kendisinden beklenmeyen ölçüde iyi maçlar çıkarıp, yine bu saydığımız turnuvaların yıldızları arasında yer aldı. Aşağıda, West Indies için 2012 Dünya Kupası özelinde kritik önem taşıyan anları özetlemeye çalıştım. Böyle bakınca, hakikaten çok ince ayrıntılarla gelen bir şampiyonluk olduğu gözüküyor.

1- West Indies, turnuvaya çok ağır bir Avustralya yenilgisiyle başladı. İlk yarıda 191'e kadar gelen Karayipliler, ikinci yarıda korkunç derecede kötü atış yapıp, yağmurun da başlamasıyla maçın erken bitmesiyle mağlup oldu.

2- Mutlaka kazanılması gerekilen İrlanda maçı da yağmur yüzünden tamamlanamadı. Ancak averajı biraz daha iyi olan West Indies, maç kazanamadan tur atlayarak son sekiz arasına kaldı.

3- Son sekiz aşamasında ilk rakip İngiltere'ydi. O güne kadar, takıma vereceği katkıdan büyük şüphe duyulan genç vurucu Johnson Charles, hayatının maçını oynayarak 84 koşu yaptı. Neticede West Indies biraz zorlansa da rakibinin hatalarından faydalanarak ilk galibiyetini aldı. Bu, turnuvada dönüm maçıydı.

4- Yarı  finale çıkma yolunda averaj hesapları yapılan son günde, West Indies'in rakibi Yeni Zelanda'ydı. Son saniyesine kadar heyecanla giden karşılaşmada Yeni Zelanda 1 koşu farkla galibiyete ulaşmak üzereydi. Ancak son anda koşuyu uzaklardan, pek de olmayacak türden,  muazzam bir direkt atışla engelleyen West Indies, uzatmada maçı kazandı ve Sri Lanka'nın da İngiltere'yi yenmesiyle yarı finale gitti.

5- Yarı finale kadar, ilk üç sıradaki vurucularından büyük yardım alan Avustralya, West Indies karşısında bu üçlüyü erkenden kaybedince çaresiz kaldı. T20 takımına geri dönen Chris Gayle, 75 koşu yaparak yine Avustralyaseverliğini gösterdi.

6- 2007'den beri dördüncü finalini oynayan evsahibi Sri Lanka, finalin mutlak favorisiydi. Üstelik en büyük koz Chris Gayle erkenden oyun dışı kalmıştı. Ne var ki Yeni Zelanda maçınının kahramanı Marlon Samuels ortaya çıktı ve 78 koşu alarak takımın galibiyet umutlarını ayakta tuttu. Bu moralle ikinci yarıya giren West Indies, rakibinin 10 oyuncusunu da oyundan çıkarmayı başararak zafere ulaştı.

Turnuva boyunca, pek çok takımın aksine, kötüden iyiye giden bir grafik sergileyen West Indies'te genel trend, hep zor zamanlarda bir kahraman yaratabilmesi oldu. Bir diğer önemli özellikleri,  orta hızlı veya  yavaş atış yapan  ya da spin bowler diyebileceğimiz, falsolu atışlar yapan özel türde oyuncular bakımından, nitelik olarak olmasa da nicelik olarak zengin bir kadro yapısına sahip olmaları sayesinde(bkz. Samuel Badree, Kieron Pollard), Sri Lanka'daki, hele hele Colombo'daki zemine tam anlamıyla uyum sağlayabilmesi de önemli bir faktördü.

Bireysel katkıların en üst düzeyde olması, biraz da şansın yardımıyla gerçekleşti. Bundan bir sene önce Sunil Narine diye bir oyuncunun adını sanını kimse duymamıştı ve belki de tesadüfen geçen yılki Şampiyonlar Ligi'ne gelmeseydi, bugün Narine'in yıldızlaştığı West Indies şampiyon olamayacaktı.

Normalde çoğu zaman kontrolsüz atışlar yapan Ravi Rampaul, finalde eline aldığı ilk topta, Sri Lanka'nın en iyi adamlarından Tillakaratne Dilshan'ı normalde pek de olmayacak şekilde avlamasaydı, Lanka paniklemeyecek, şampiyonluğu kaptırmayacaktı.

Çok eleştirilen Darren Sammy, kritik anlarda Marlon Samuels'e bu denli, hatta aşırı derecede güvenmeyip görev vermeseydi, belki West Indies yarı finale bile gidemeyecekti.

Genellikle bizleri güldürürken takımı öldüren Andre Rusell'in bile batting'de ve fielding'de yaptığı ekstra katkıların yeri-önemi de oldukça büyüktü.

Fakat her şeyden ilginci, tüm bu olup bitenlerin West Indieslilerin Gangnam Stili parti anlayışında herhangi bir değişiklik yaratmamış olmasıydı. Turnuvaya dans ederek başladılar ve dans ederek bitirdiler. Ben de bu yazıyı o danslardan bir demet sunarak sonlandırıyorum. Bu zafer West Indies tarihinde yeni bir sayfa mı? Pek sanmıyorum. Ama özlemiş oldukları bir gerçek. Çünkü ilk videodaki şarkıda da söylediği gibi, onlar kriketi sevmiyorlar, krikete bayılıyorlar.

not: Böylelikle severek anlattığım tüm takımlara bir şampiyonluk yaşatma geleneğimi de sürdürmüş oluyorum. ( bkz. AFL Sydney Swans)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder