27 Eylül 2011 Salı

Kriket Üzerinden Çeşitlemeler: 1. Bölüm

Bir reklamla başlayalım. Eurosport2, 4. kez girişilen ancak 3.kez düzenlenen  T20 Şampiyonlar Ligi maçlarını yayınlamaya başladı. Kriketin bu en kısa formatındaki mücadeleleri Türkçe anlatıyoruz ve bu sporu çok iyi bilen Okcan Basat'ın yorumlarıyla da keyifli ve biraz da öğretici hale getirmeye çalışıyoruz.
Hayır, yayın saatleri yazı konusu değil. Burada biraz çekirdek konulardan bahsetmek istedim. Örneğin kriket neden sevilir, neden sevilmez, neden sıkıcıdır? Yaklaşık 3 yıldır bu yayınları yapıyoruz ve genellikle maç sırasında oyunla ilgili olumlu yorumlar alıyoruz. Ben mümkün olduğunca dışarıda insanlar neler düşünüyor, merak edip soruyorum. Genellikle duyduğum eleştiriler(olumsuzlar) kriketin sıkıcılığı üzerinde toplanıyor.
Bir sporun sıkıcılığı nedir ve kriket gerçekten 'sıkıcı' mıdır? Bu sorunun cevabı bence hayır ancak evet diyenlerin neden bunun seçtikleriyle ilgili iki yorumum var, birinicisini bu yazıda aktarıyorum, diğeriyse  bir başka yazıyı hak ediyor.
Bana kalırsa, yapılan işin sıkıcılığı tamamen kişinin kendisiyle ilgili bir durum. Kısaca, bir işten anlamıyorsanız, onu reddedecek, yapmak istemeyecek, anlamsız ya  da sıkıcı bulacaksınızdır. Lisede matematiğim ya da fiziğim  gayet iyiydi ve insanların 'Matematik' ya da 'Fizik çok sıkıcııı' demelerini anlayamazdım. Temellerinizin sağlam olduğu ve hakim olduğunuz bir konuda size sunulan bir meydan okuma karşılamanın nesi sıkıcı olabilirdi ki? Vatani hizmeti yerine getirirken, oradaki  insanların çok da fazla sporu sevmediğini, hatta basketboldan dahi hoşlanmadığını fark ettim. Bu yazıyı okuyan pek çok insan basketbolun zevkli bir spor olduğunu düşünüyordur diye var sayıyorum. Laf arasında birkaç arkadaşımını fikriyatını yokladım konu üzerindeki; aldığım cevaplar beni şaşırtmadı. Çoğu ya parkede neler olup bittiğini anlamıyordu, ya da çocukluğunda basketbol üzerine yaşadığı bir başarısızlıkla(bkz. beden eğitimi dersleri) olmayan hevesini yitirmiş, travmadan sonra korkunun üzerine gitmeyip yok saymakla kurtulmuştu.
Evet kabul ediyorum, ilk izleyenler için kriket anlaması güç bir spor. Sahada bir sürü  oyuncu var ve herbirinin de ayrı ayrı görevleri mevcut. Kameranın açısının yetersizliği (bu sorun futbolda da var) yüzünden fielder yani alan oyuncuları da sahada tam olarak görülemiyorve  kimin nerede  ne yaptığı pek belli olmuyor. Topun gittiği yere yetişmek için kamera diğer tarafa dönerse de bu sefer iki çizgi arasında gidip gelen oyuncuları göremiyor ve sayı nereden kazanıldı anlayamıyorsunuz. Durağan bir spor gibi gözükebilir fakat o top atıcının elinden çıktıktan sonra her şey çok hızlı ilerler. Bir de buna türlü türlü runout denemeleriyle kopan gürültüyü ekleyin; birileri heyecan içerisinde bağırışırken siz melul melul bakarsınız.
Tüm bunları  hiç  sorun etmeyin(zaten etmiyorsunuz da) çünkü buna alıştırılmadınız. Fakat bu, asla anlamayacağınız anlamına da gelmez. Her zaman olduğu gibi yine konuyu günümüz ve ülkemiz spor kültürüne bağlamak mecburiyetindeyim. Kriketi Türkiye'de izlemek şöyle bir şey: İki arkadaşınız, sizin hiç anlamadığınız ya da o güne dek ilginizi çekmeyen bir dizi hakkında konuşuyor ve bölüm bölüm masaya yatırıyor. Zaten konu da size pek albenili gelmedi. Onun yerine bildiğiniz, tanıdığınız bir şeyler yapmayı tercih edersiniz; sevdiğiniz, alıştığınız diziyi yeğlersiniz. Hangi dizi daha kaliteli ve eğlenceli umrunuzda değildir; siz 'tekrarın sakinliğini ararsınız.' Bu, arkadaşlarıyla Çin lokantasına gidip de daha hiçbir şey görmeden 'Izgara köfte daha iyiydi yahu' diyen adamın mantalitesiyle-bence- aynı. Halbuki eğer bir gazetede, dergide, televizyonda, kriketle ilgili ama istikrarlı biçimde bir-iki kelime, ya da isimle karşılaşmış olsaydınız, bu fark ederdi.
Yine yakın zamanda keşfettiğim bir şey: uzun yazılar okunmuyor. O yüzden de epey bir uzattığımı düşündüğümün yazının 'Sözün özü' kısmına doğru  gelirken kısaca  sesli düşünmeye kalkıyorum: Küreselleşen dünyada artık türlü türlü sanat eserleri, yemek çeşitleri,giysi modelleri ulaşılabilir bir durumda, hemen  her spor da öyle. Eğer hayattan alınan keyfi bir tık yukarı çıkarmak istiyorsam da hiçbirine sırt çevirme lüksüm yok. Anlamadığım şeylerden kaçmanın da kişiye pek bir şey kazandırmadığını düşünüyorum. Farkında mısınız bilmiyorum fakat iktisat terimleriyle konuşursak; şu son iki haftada(yayıncı kuruluş sağ olsun) futboldan aldığımız marjinal faydanın doyum noktasına doğru yaklaşıyoruz. Yani iki maçı üst üste izledikten sonra üçüncü maçı aynı heyecanla izleyemiyor hale geliyoruz yavaş yavaş. Buna bir de gazetelerin spor sayfalarında yer alan gerekli gereksiz bir ton açıklamayı,röportajı, antrenman haberini vs. eklersek, son günlerin popüler deyimiyle bir 'aşırı yükleme(overdose)' durumuyla karşı karşıya kaldık ki bu, futbolun uzun vadede anlatıla anlatıla bitirilemeyen o ünlü 'marka değeri'ne de zarar verecektir.
Kısacası kriket kuralları çok karmaşık bir öcü değil;sadece ilk defa gördüğü bir çiçek türünden 'zehirlidir bu' diye kaçan insanların kendilerine göre haklı eleştirisidir bu. Biraz gayret ve bir bilene sormakla, Pisagor'u,Euclides'i ya da 30-60-90 üçgenini anlayana trigonometri keyif vermeye başlar basit konuşursam. 'Ben bunu anlamıyorum' bir kaçış kapısıdır ancak Matrix'deki Trinity'nin Neo'ya dediği gibi: "O yoldan gitmek istemediğini biliyorum çünkü tam olarak nereye gittiğini iyi biliyorsun". Maksat, çeşit olsun. 

1 yorum:

  1. nihayet güncellendi site.dünya kupasından sonra neden bu kadar ara verdiniz anlayamadım.

    YanıtlaSil