I was brought up to believe that cricket is the most important activity in men's lives, the most important thread in the fabric of the cosmos. Bernard Hollowood
G. Afrika 255/2 ( Amla 90*, Kallis 84*, J Pattinson 1-53)
Test dünyası bir numarası Güney Afrika’nın, son 8 testin 6′ini galibiyetle bitirerek toparlanma sürecine giren Avustralya’yı ziyareti, elbette kriketin 1 numaralı gündem konusu. Bu seriler, sıralamadaki zirveyi yakından ilgilendireceği için herkesin gözü mevzu bahis buluşmalarda.
İlk Test için seçilen adres, genellikle Avustralya’nın iyi sonuçlar aldığı Brisbane şehrindeki Gabba Stadyumu. Zeminin, bu karşılaşma öncesinde batsmanlar için tehlike yaratabileceği öngörülüyor, ilk sırada batting’e gelen takımın zorlanacağı düşünülüyordu ancak evsahibi Avustralya atıcıları için işler çok daha farklı gelişti.
Para atışını kazandıktan sonra ilk sırada battingi seçen Güney Afrika takımı, Greame Smith ve Alviro Petersen kayıplarına rağmen günü 255 koşuyla bitirmeyi başardı. Yalnızca 4 spesialist atıcıyla oynamayı seçen ( J Pattinson, P Sidde, B Hilfenhaus, N Lyon) rakibi o denli rahatsız edemedi ki, Test’in en formda batsmanlarından Hashim Amla, kariyerinde en hızlı 5000 Test koşusuna ulaşan ikinci oyuncu olmayı bu maçta başardı. Amla 90′a gelirken, ortağı J Kallis de her zamanki sağlam batting performansıyla 84′e geldi. Üstelik Avustralya kaptanı M Clarke o denli çaresiz kaldı ki, gün sonunda, kariyerinde 3 tane wicket almış Rob Quiney'i ve çok nadiren atışlarda kullanılan Micheal Hussey'yi atışlara çağırdı. Özetle ilk günün kazananı Güney Afrika oldu. Onlar için belki de gelen en kötü haber, orta sıra vurucuları JP Duminy'nin aşil tendonundan sakatlanması ve maç kadrosundan çıkarılması oldu.
Yine de Avustralyalılar bazı küçük fırsatlar yakalamadı diyemeyiz. Peter Siddle’ın J Kallis’i 50′yi göremeden oyun dışına göndermesi ancak ayağı çizginin önünde olduğu için atışının geçersiz sayılmasıyla boşa giden wicket ve H Amla 70′lerdeyken kaçan c&b fırsatı, ilk günün kaçan balıkları olarak değerlendirebilir.
Bu kaçan balıkların ne kadar büyük olduklarını yarın göreceğiz ancak Avustralyalı atıcıların, özellikle hızlı atıcıların varyasyondan uzak, sıkıştığında kısa top göndererek panik havasında, kısa yoldan gelecek wicketları kovalama yaklaşımı devam ederse, epey büyük olabileceklerini tahmin etmek zor değil.
İlk gün özet: G. Afrika 255/2 ( Amla 90*, Kallis 84*, J Pattinson 1-53) Not: Kriket Nedir?
Kriketin en kısa formatı olan T20'de final günü geride kaldı ve zafer, evsahibi Sri Lanka'yı yenen West Indies'in oldu. Ben de West Indies kriketini iki parça halinde incelemeye karar verdim. İlk parçada(Usain Bolt'tan önce kriket vardı) Karayiplerde kriketin doğumu ve gelişimi üzerine bir kaç paragraf var. İkincisindeyse(Gangman Stili Şampiyonluk) bu turnuvadaki performanslarından notlar var. Her şeyden önce, "Kriket Nedir?" sorusunun yanıtını da şu linkte bulabilirsiniz.
Turnuva boyunca bir çok soru ve yorum almıştık; bir tanesi de şöyleydi: "İngiltere'nin şu anda oynadığı takım tam olarak hangi ülkedir?" Güzel soru. West Indies, ya da Batı Hint Adaları diye çevirebileceğimiz takımın ülkesi, aslında yok. Özetle Karayip Adaları diyebiliriz. Hani şu lüks tatil veyahut kara para aklama merkezi olan adalar vardı ya bir dönem, işte onlardan. İsmini alışını defalarca yayınlarımızda anlattık ancak bir defa da burada bahsedelim: Batı Hint Adaları, hakikaten ilk başta biraz ilgisiz gibi gözüküyor. Kristof Kolomb, Amerika Kıtası'nda ilk ayak bastığında, bilindiği gibi, keşfinin farkında değilmiş. Hindistan'a geldiğini zannedip buraya West Indies, yani Batı Hindistan civarında bir yerler demiş. West Indies lafı rivayete göre buradan gelmekte.
Kriketi buraya getirense elbette İngilizler. İngiltere'nin o dönemki emperyalist üstünlüğünün bir simgesi olan kriket, burada yaşayan Lord'ların oyunu olarak palmiye ağaçlarının dibinde oynanmaya başlanıyor. Aslında başlangıç hikayesi, biraz Avustralya gibi. Fakat bu koloninin farkı; dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerden gelen işçilerle dolu olması. Hindistan'dan ve Güney Asya'nın diğer bölgelerinden ve tabi Afrika'dan getirilen milyonlarca insan, Karayip Adaları'nda barınmak, var olmak ve çalışmak zorundalar.
Karayip ülkeleri, İngilizlerin çekip gitmesinden sonra oturup düşünüyorlar: "Yahu öyle ya da böyle, artık bir milli sporumuz var: Kriket. İngilizler bunu bize aşılamış ve artık kurtulmamız da pek mümkün değil. Öyleyse, bunu İngilizlere karşı neden kullanmıyoruz?" demişler muhtemelen. Bir de şu var tabi: o kadar fazla değişik ülkeden getirilen insanların aslında temel bir düşmanı var ve birbirleriyle iletişim kurmak zorundalar. Ne var ki adalarda, belli ki onlarca farklı dil mevcut ve belki de harekete geçip organize olmanın yolu, kriket maçlarında buluşmaktan geçiyor. Tarihte, Hindistan kökenli West Indies oyuncuları bir hayli fazla. Bu yolu açan Sonny Ramadhin'den sonra birçok benzer etnik kökenli oyuncu, Karayiplerin ünlü kriketçileri arasına giriyor. Alvin Kallicharan, 70lerin sonunda Test takımı kaptanlığına getiriliyor.
İngiliz efendilerine karşı tek başlarına ayakta duramayacaklarına kanaat getiren ada halkları en azından krikette, tek bir çatı altında birleşmeye karar vermişler. Böylece West Indies kriket takımı ortaya çıkmış. Jamaika'dan, Antigua'dan, Barbados'tan, Guyana'dan, Trinidad&Tobago'dan ve daha adını sanını bilmediğimiz bir sürü küçük adanın çocukları, başka hiçbir sporda ve hatta hayattaki hiçbir alanda bulamadıkları dostluğu ve birliği krikette bulmuşlar.
İlkten fazla başarılı olamasalar da, birkaç büyük isim çıkarmayı bilmişler. Bugün Leorie Constantin 20 ve 30ların, Garfield Sobers 50&60ların en önemli kriketçileri arasında yer alıyor.60lardan sonra takımdaki beyaz oyuncu yoğunluğu artık siyahi oyuncuların yoğunluğundan altta kalmaya başlıyor. 3W's denilen ve bizdeki Metin-Ali-Feyyaz üçlüsüne benzer bir üçlüde Clyde Walcott-Everton Weeks'le birlikte ekibi tamamlayan Frank Worell, West Indies takımının ilk siyahi kaptanı olarak tarihe geçiyor. (60-61 Avustralya Turu). Bu üçlü, beyazların elindeki "onurlu" batsmanlık görevini başarıyla yürütüyorlar. Belki de kriketin, Karayip adalarını birleştirici özelliğinin ortaya çıkması da birazcık halka inmesiyle gerçekleşmekte.
Ne var ki bugün West Indies takımı, 70lerdeki Windies, yani "Rüzgar Gibi Geçti" olarak çevirebileceğimiz bir lakapla anılır. Bunun sebebi, o dönem yakaladıkları efsane jenerasyon ve bunun içinde sahip oldukları 4'lü hızlı atış ünitesidir. Micheal Holding, Malcolm Marshall, Colin Croft ve Joel Garnerlı ünite, kaptan Clive Lloyd'un önderliğinde, birliğin tarihinde altın bir sayfa açtılar.
Sonraki jenerasyon da, 70lerde yakalanan havayı bir süre daha devam ettirdi. West Indies 27 Testlik bir yenilgisizlik serisi yakaladı; deplasmanda, büyük rakip İngiltere'yi 5 Test'te de yenerek tarihte konuk ekip tarafından elde edilmiş ilk whitewash'u yaptı. 84'te tam 11 Test üst üste kazanarak daha sonra sadece Avustralya tarafından geçilecek bir rekor kırdılar. Bu dönemde kaptanlık bir başka efsane oyuncu Viv Richards'a geçti. Hızlı atıcılar Curtly Ambrose ve Courtney Walsh, Test tarihine damga vuracak bir hızlı atış ikilisi oluşturdular. Ne var ki artık kazanımlar çok fazla bireysel performanslara dayanmaya başlamıştı. Elbette, dünya kriketinin yıldızları, büyüyen egolarıyla başa çıkmakta zorlanacaklardı.
Girişimci Kerry Packer'ın, kriketin küresel anlamda para getirecek bir mecraya dönüşmesine, popülerleşmesine ve gerçek anlamda profesyonleştirilmesine vesile olacak girişimi World Cricket Stars serileri için biçilmiş kaftan durumunda olan West Indiesli oyuncular, birliğin kararlarına karşı çıkarak bu girişime onay verdiler ve ceza olarak Test takımından atıldılar. İşte, West Indies'in sonunu hazırlayan olaylar zinciri de burada başladı.
80lerin sonunda doğru gücünü kaybetmeye başlayan West Indies, yine de oldukça yüksek kalibrede bir oyuncu kitlesine sahipti. Fakat Malcolm Marshall, Gordon Greenidge, Viv Richards gibi oyuncuların birden neredeyse topluca emekliye ayrılmasından sonra, kralın çıplak olduğu anlaşılmaya başlandı. Onca yıl bu yıldızların sırtına binen yük, altta kalan gençlerin kendilerini geliştirmesini zorlaştırmış olabilir miydi?
Amerikan kültürünün ve sporlarının da yaygınlaşmasıyla birlikte artık ülkedeki gençler kriketten çok, üniversitelerde daha rahat burs bulabilecekleri sporlara yönelmeye başladılar. Örneğin Trinidad&Tobago doğumlu Ato Boldon, 14 yaşında Amerika'ya göç etti ve Dünya Şampiyonu, Olimpiyat Madalyalısı bir sprintere dönüştü. Hatta Usain Bolt'un spora kriketle başladığı, ardından fazla hızlı koştuğu için atletizme yönlendirildiği bilgisi, Bolt'un kendisi tarafından da onaylanmıştır. Yohann Blake gibi Bolt da, West Indies kriket maçlarını takip eder, Avustralya Kriket Ligi'nden maç teklifi bile almıştır.
Bir yandan, Karayiplerin bağımsız adaları arasındaki politik çekişmeler de devam ediyordu. Zaman zaman bu çekişmelerin takıma yansıdığı da oldu. Sonuçta, takımın en şaşalı dönemlerinde sorunların üstesinden gelinmediği, yalnızca mümkün mertebede üzerinin kapandığı anlaşıldı. Birlik, artık eski önemini yitirmeye başlamıştı. Sportif alandaki edinimlerin yüksek olduğu 70 ve 80lerde, eskiyen jenerasyonu yenileyecek yollar oluşturulmadığından(örneğin tesis veyahut akademileri yaygınlaştırma, modernleştirme) ve biraz da o dönemin naifliğiyle bu başarılar tam anlamıyla paraya çevrilmediğinden (bunu çok eleştiremiyorum); Karayipler kriketi topyekün düşüşe geçti.
Bu düşüşe karşı direniş sistematik yollarla olamadı ancak bunun yerine, bir çok iyi oyuncunun kapasitesinin en üst seviyesini zorlamasıyla gerçekleştirildi. Efsane batsman ve Test kaptanlarından Brian Lara, 1995'te İngiltere'ye karşı 375 yaparak, Test tarihindeki en yüksek skoru yakaladı. Walsh-Ambrose ikilisi, neredeyse 13-14 sene beraberce hızlı atışlara önderlik ederek toplam 519 wicket aldılar ancak ikisi de 2001'de oyunu bıraktı.
2000'lerde T20 formatının icat edilişi, yine West Indies'e pek yaramadı. Bir sponsporluk anlaşması yüzünden WICB( West Indies Kriket Kurulu)'yla ters düşen kaptan Brian Lara, Chris Gayle, Dwayno Bravo gibi önemli oyuncular, daha sonraki yıllarda dikkatlerini daha çok para getiren yeni formata verdiler. Spesialist özellikleriyle, örneğin Kieron Pollard gibi bir "6 yapma" makinası niteliğindeki oyuncular, Hindistan başta olmak üzere pek çok ülkeden gelen cazip kısa süreli kontrat tekliflerini geri çevirmeyerek, West Indies takımının ikinci planda bıraktılar. West Indies, 2004 Champions Trophy'i kazanıp, 2006'da final oynadıktan sonra, bir başka büyük daha elde edemedi.
2. Kısım: Gangnam Stili Şampiyonluk Nasıl Geldi?
Ne var ki West Indies'in kaderi, Eurosport2'nin kriket yayınlarını vermeye başlamasıyla değişti. Şaka bir tarafa, özellikle 2009'daki Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kalarak büyük sükse yapan Trinidad&Tobago takımından sonra, 2011'deki takım da izleyicilere keyifli maçlar yaşattı. Bu turnuvalarda yıldızı parlayan oyunculardan biri, Sunil Narine, kısa süre içinde Test takımına kadar yükseldi. 2010'da, vasat bir batsman ve vasat bir orta hızlı atıcı olan Darren Sammy, "yeni yapılanma programı" çerçevesinde kaptanlığa getirildi. Daha önceden şike cezası alan ve bunu tamamlayan Marlon Samuels de, bu yeni projede takıma geri döndü. 2009'a kadar son derece orta sınıf bir hızlı atıcı olan Ravi Rampaul, kendisinden beklenmeyen ölçüde iyi maçlar çıkarıp, yine bu saydığımız turnuvaların yıldızları arasında yer aldı. Aşağıda, West Indies için 2012 Dünya Kupası özelinde kritik önem taşıyan anları özetlemeye çalıştım. Böyle bakınca, hakikaten çok ince ayrıntılarla gelen bir şampiyonluk olduğu gözüküyor.
1- West Indies, turnuvaya çok ağır bir Avustralya yenilgisiyle başladı. İlk yarıda 191'e kadar gelen Karayipliler, ikinci yarıda korkunç derecede kötü atış yapıp, yağmurun da başlamasıyla maçın erken bitmesiyle mağlup oldu.
2- Mutlaka kazanılması gerekilen İrlanda maçı da yağmur yüzünden tamamlanamadı. Ancak averajı biraz daha iyi olan West Indies, maç kazanamadan tur atlayarak son sekiz arasına kaldı.
3- Son sekiz aşamasında ilk rakip İngiltere'ydi. O güne kadar, takıma vereceği katkıdan büyük şüphe duyulan genç vurucu Johnson Charles, hayatının maçını oynayarak 84 koşu yaptı. Neticede West Indies biraz zorlansa da rakibinin hatalarından faydalanarak ilk galibiyetini aldı. Bu, turnuvada dönüm maçıydı.
4- Yarı finale çıkma yolunda averaj hesapları yapılan son günde, West Indies'in rakibi Yeni Zelanda'ydı. Son saniyesine kadar heyecanla giden karşılaşmada Yeni Zelanda 1 koşu farkla galibiyete ulaşmak üzereydi. Ancak son anda koşuyu uzaklardan, pek de olmayacak türden, muazzam bir direkt atışla engelleyen West Indies, uzatmada maçı kazandı ve Sri Lanka'nın da İngiltere'yi yenmesiyle yarı finale gitti.
5- Yarı finale kadar, ilk üç sıradaki vurucularından büyük yardım alan Avustralya, West Indies karşısında bu üçlüyü erkenden kaybedince çaresiz kaldı. T20 takımına geri dönen Chris Gayle, 75 koşu yaparak yine Avustralyaseverliğini gösterdi.
6- 2007'den beri dördüncü finalini oynayan evsahibi Sri Lanka, finalin mutlak favorisiydi. Üstelik en büyük koz Chris Gayle erkenden oyun dışı kalmıştı. Ne var ki Yeni Zelanda maçınının kahramanı Marlon Samuels ortaya çıktı ve 78 koşu alarak takımın galibiyet umutlarını ayakta tuttu. Bu moralle ikinci yarıya giren West Indies, rakibinin 10 oyuncusunu da oyundan çıkarmayı başararak zafere ulaştı.
Turnuva boyunca, pek çok takımın aksine, kötüden iyiye giden bir grafik sergileyen West Indies'te genel trend, hep zor zamanlarda bir kahraman yaratabilmesi oldu. Bir diğer önemli özellikleri, orta hızlı veya yavaş atış yapan ya da spin bowler diyebileceğimiz, falsolu atışlar yapan özel türde oyuncular bakımından, nitelik olarak olmasa da nicelik olarak zengin bir kadro yapısına sahip olmaları sayesinde(bkz. Samuel Badree, Kieron Pollard), Sri Lanka'daki, hele hele Colombo'daki zemine tam anlamıyla uyum sağlayabilmesi de önemli bir faktördü.
Bireysel katkıların en üst düzeyde olması, biraz da şansın yardımıyla gerçekleşti. Bundan bir sene önce Sunil Narine diye bir oyuncunun adını sanını kimse duymamıştı ve belki de tesadüfen geçen yılki Şampiyonlar Ligi'ne gelmeseydi, bugün Narine'in yıldızlaştığı West Indies şampiyon olamayacaktı.
Normalde çoğu zaman kontrolsüz atışlar yapan Ravi Rampaul, finalde eline aldığı ilk topta, Sri Lanka'nın en iyi adamlarından Tillakaratne Dilshan'ı normalde pek de olmayacak şekilde avlamasaydı, Lanka paniklemeyecek, şampiyonluğu kaptırmayacaktı.
Çok eleştirilen Darren Sammy, kritik anlarda Marlon Samuels'e bu denli, hatta aşırı derecede güvenmeyip görev vermeseydi, belki West Indies yarı finale bile gidemeyecekti.
Genellikle bizleri güldürürken takımı öldüren Andre Rusell'in bile batting'de ve fielding'de yaptığı ekstra katkıların yeri-önemi de oldukça büyüktü.
Fakat her şeyden ilginci, tüm bu olup bitenlerin West Indieslilerin Gangnam Stili parti anlayışında herhangi bir değişiklik yaratmamış olmasıydı. Turnuvaya dans ederek başladılar ve dans ederek bitirdiler. Ben de bu yazıyı o danslardan bir demet sunarak sonlandırıyorum. Bu zafer West Indies tarihinde yeni bir sayfa mı? Pek sanmıyorum. Ama özlemiş oldukları bir gerçek. Çünkü ilk videodaki şarkıda da söylediği gibi, onlar kriketi sevmiyorlar, krikete bayılıyorlar.
not: Böylelikle severek anlattığım tüm takımlara bir şampiyonluk yaşatma geleneğimi de sürdürmüş oluyorum. ( bkz. AFL Sydney Swans)
Avustralya-West Indies, West Indies 74 koşu farkla kazandı.
Avustralya, ilginç dağılışlarla hayranlarını şaşırtmaya devam ediyor. Geçen yıl sonundaki G. Afrika serisinde 47'de tüm vurucularını kaybetmişlerdi örneğin.
Bu DK'daysa işler kimsenin beklemediği kadar iyi gidiyordu. Yarı finale gelinceye kadar sadece bir maç kaybetmişlerdi. Yarı finalden bir önceki maçlarını. Yarı iyiden kötüye gittiler.
West Indies'se sürekli kötüden iyiye gitti. İrlanda maçında yağmur yağmasa, şimdi evlerindelerdi. Fakat bu belki de iyi bir şey. (bkz. İngiltere'nin İrlanda'dan yağmur yardımıyla kurtulması ve akabinde şampiyon olması). Son 8 gruplarında Sri Lanka'ya çok ağır mağlup oldular. Herkes bunlardan bir şey olmayacağına ikna olmuşken, Y. Zelanda'nın yapamadığı son bir koşu, uzatmalar ve Wındies'in yarı finale kalışı. Normalde buınları Pakistan veyahut ne biliyim, Türkiye falan yapar ama, Windies da az karışık bir topluluk değil.
Avustralya, yine yeni yeniden para atışını kazanıp rakibi yine yeni yeniden batting'e yollamak isterdi; bu olmadı ama para atışını kazanan West Indies, tam da rakibinin istediği şeyi yaptı. O nedenle alan da satan da memnundu.
Powerplay dönemini saymazsak, takım olarak çok dağınık atış yapan Avustralya, kendisine karşı atak bir tutum sergileyen Windies batsmanlarına karşı çaresiz kaldı. Avustralyasever C Gayle, özellikle maçın sonlarına doğru hızlanıp 75'e ulaşarak turnuvadaki en iyi maçını yazdırdı tarihe. Aynı şeyi önceki maçlar 2,4 gibi skorlarda kendini dışarda bulan K Pollard için de söyleyebiliriz. 38 büyük bir koşu değil ama skoru 206'ya getirmek için yeterliydi. Avustralya, X Doherty ve G Hogg'un yavaş atışlardaki verimsizliğine mahkum olmuş ve Kolombo'da, bu turnuvada görülmemiş bir takibi gerçekleştirmek zorunda kalmıştı. Üstelik West Indies, Ozilerin en çok zorlandığı şeyi yapacak, ağırlıklı olarak falsolu atacaktı.
Tartışmalı kadro ve oyuncu seçimlerinde hep odakta yer alan M Samuels(bkz. Superover atıcısı neden Narine değil?) ikinci yarıda da başrolü üstlendi. S Badree'yle beraber, Avustralya'nın en güçlü yönü olan 3 üst sıra vurucusunun üzerine çullandılar. Sonuç, Watson, M Hussey ve Warner powerplay bitmeden dışarıda. Bu senaryoyu hiç yaşamayan Avustralya, moralmen dağıldı. Wicketların arkası çorap söküğü gibi geldi. D Hussey'in de 0 koşudayken Ravi Rampaul tarafından "bounce out" yapılmasından sonra Hussey yüzünden kesik yiyen Glenn Maxwell muhtemelen şöyle dedi: "O kadarını ben de yapardım."
Bundan sonrası, mağlumun ilanını beklemkle geçti. G Bailey, battı balık anlayışıyla geleni gideni 6'ya yollarken, bir overda 25 koşu vererek zoru başaran Andre Rusell: "Abiler, sakın finalde bana top attırmayın." der gibiydi. Russell'in büyük çabasıyla 61'e ulaşan G Bailey(ironi alarmı) sonunda K Pollard'a yakalandı ve tüm umutlar bitti. Böylelikle Windies, 2006 Champions Trophy'den sonra ilk kez, büyük bir turnuvada finale çıktı. Avustralya'ysa geçen yıl final gördüğü turnuvada, bu kez yarı finalle yetindi.
Ve iyi güldüler. Grup maçında Hindistan'a yenilmiş olabilirler; fakat yarı finale giden, bugün Avustralya'yı mağlup eden Pakistan oldu. Hindistan'sa Güney Afrika'yı yendi yenmesine ama zaten averajla eleneceğini çoktan öğrenmişti.
Avustralya-Pakistan, Colombo
Pakistan 32 koşu farkla kazandı.
Avustralya, geleneği bozmayarak yine para atışını kazandı ve rakibini
batting'e davet etti. Pakistan da geleneği bozmayarak açılış üçlüsünden ikisini çabucak yitirdi. Avustralya, yine geleneği bozmayarak M Starc ve S Watson'la başlangıç wicketlarını aldı.
Ne var ki bu hızlı wicketların ve sınırlayıcı atışların gerisini getiremeyen Avustralya, N Jamshid'in 50'yi geçmesini engelleyemedi. Kendisine eşlik eden Kamral Akmal sayesinde, Pakistan'ın direnebileceği bir skora geldiler. Bir de bu DK'da ilk kez maça çağırılan A Rezzak'ın korkusuz 4'leri gelince, Avustralya'nın morali iyice bozuldu. Yavaş atışlarda diğer rakiplerine göre daha zayıf gözüken Avustralya'da Starc ve Watson olmasa ne yapılacaktı, merak konusu. Devre sonunda Pakistan 149 koşuya kadar gelmişti.
Hindistan ve G. Afrika maçlarını kuvvetli batting performanslarıyla rahat kazanan Avustralya, ikinci yarıya bunun lüksüyle girdi. Galibiyet için 150 koşu lazımdı fakat turu geçmek için bu iyi skoru geride bırakmak zorunda değillerdi. Turu geçmek için 111'i bulmaları yeterliydi.
İki takım da bu bilinçle sahaya çıkınca maç kriketseverler için tam bir felakete dönüştü. Pakistan, tarihte görülmemiş bir hareketle, maçın 18. overına kadar hızlı atıcıyla oynamadı. Bu süre zarfında sinirlerine hakim olmayı başaran Avustralya, adeta bir sabır taşı abidesi M Hussey'nin yine durup durup turnayı gözünden vurduğu performansıyla 112 koşuyu sürüne sürüne geçip rahat nefes aldı. Elbette bugüne pek S Watson'ın güçlü batting performanslarından faydalanan Avustralyalıların, bu vurucuyu ve D Warner'ı erken kaybettikten sonra ne yapacağı merak konusuydu. Söyleyelim; bir şey yapamadılar. Sadece tek koşularla S Ajmal, S Afridi, H Reza, S Malik ve M Hafeez'ın ooverlarını geciktirdiler. Bu şemayla düşünürsek, yari finaldeki rakipleri W Indies karşısında, yine ilk wicketlarına sıkı sıkı sarılamaları gerektiği gerçeğiyle yüzleştiler; zira W Indies de aynı Pakistan türünden bir takım. Sadece battingleri biraz daha iyi, o kadar.
Güney Afrika-Hindistan, Kolombo
Hindistan 1 koşu farkla kazandı
Sabahki maçın ağır temposuna alışmış olanlar için bu karşılaşma, en azından başları nefes kesici bir aksiyon filmi gibiydi. Zaten eleneceği Pakistan'ın kazanmasıyla kesinleşen G. Afrika, Hindistan'ı yenerse, Pakistan kesin olarak tur atlıyordu. Hindistan farklı kazanırsa tur atlayacağını da biliyordu.
Farklı skor gerektiği için, Hindistan çabuk koşu almak zorundaydı. Bu anlamda G Gambhir'in erken çıkması hiç iyi olmadı. D Steyn hızlı ve ekonomik atıyor, Morkel da wicket alıyordu. R Petersen'in sol elli falsolarının devre girmesi, Hindistan devresini büsbütün zora soktu. Büyük skor yapabilecek adamları, Sehwag ve de Kohli, beklenen katkıyı veremediler. G. Afrika'nın 3. hızlı atıcısı J Kallis, Hindistan'ın yoluna taş koyan başlıca adamlardandı. Yine de turnuvadaki en iyi maçını oynayan S Raina'yla MS Dhoni'nin bulduğu ortaklık, klasik devre bitirmede zorlanan G Afrika takımı karakterini ortaya koydu. Yavaş atıcılarından bir tek R Peterson'un etkili olması, JP Duminy'nin çok fazla kullanılmaması ve J Botha'nın vasatlığı yüzünden rakibe 152 koşu verdiler.
G. Afrika'ya galibiyet için gerekli 153 koşu vardı. Fakat 112'yi geçmeleri Hindistan'ın elenmesi anlamına gelecektı. Hashim Amla ve J Kallis'in yine şok yaşatan çıkışlarından sonra, Hindistan biraz olsun rahatladı. Y Singh ve R Ashwin gibi yavaş atıcılarla çok etkili olmaktaydılar. Maçın kaderini değiştiren adam Faf Du Plessis'di. Geleni gideni 4 yapmaya başlayan Du Plessis, 65'e kadar geldi. Ne var ki arkasındakilerin katkısı çok fazla değildi: Ortak başına 10 ila 15 arasında değişen koşu sayısı. JP Duminy'nin sakince aldığı tek koşularla Du Plessis oyunda kalmayı ve ortaklığı korumayı sürdürdü. Maçın sonlarına doğru, ümitler giderek azaldı ve Hindistan, kritik eşik olan 112 sayıyı rakibe verdikten sonra toparlanıp maçı alsa da giden gitmişti. Özetle Hindistan, turnuvadaki bir çok takımın çektiği cezayı çekti: Yetersiz hızlı atıcılar.
Yine averaj hesaplarının konuştuğu ve de gruptan çıkacak takımın son anlara kadar belli olmadığı tipik bir Dünya Kupası günü yaşadık. Günün ilk maçında West Indies, Yeni Zelanda karşısına iki değişiklik yaparak çıktı: Dwayno Bravo'nun yerine kardeşi Darren, hızlı atıcı F. Edwards'ın yerine de S. Badree oyuna girmişti. Para atışından sonra rakibini batting'e davet eden Yeni Zelanda, maça iyi başlayarak C Gayle ve J Charles'dan çabuk kurtuldu. Özellikle D Vettori'nin yokluğunda genç sol elli spinner R Hira, kritik maçta ağabetiyini aratmıyordu ve bir diğer yavaş atıcı N McCullum da iki değerli wicket almıştı. Hızlı atıcılardan T Southee en iyi maçını oynarak 3 wicket alırken, bir diğer hızlı atış arkadaşı D Bracewell zaten kilidi ilk çözen adam olmuştu. Karayiplilier istikrarlı bir vurucu ikilisi bulmakta zorlanıyorlardı; neticede Pallakele gibi hızlı koşu alınan bir zeminden ancak 139 çıkarabildiler. 30 koşuyu aşan bir oyuncuları yoktu.
Bu noktaya kadar her şey Yeni Zelanda'nın lehine gelişmekteydi. Hatta galip gelmek bir tarafa, farklı kazanarak averaja oynama gibi bir ihtimalleri vardı. Fakat güçlü gözüken batting ünitesi, kaybedilen erken wicketlarla şoku yaşadı. Powerplay'da M Guptill'i R Rampaul'e kurban verdikten hemen sonra B McCullum ve R Nicol'un çıkışı, Y Zelanda'nın yavaş olan hızını adeta 0'ladı.W Indies'de başrollerde yine S Narine ve S Badree vardı. Atılan toplar azalıyor ama Y Zelanda, üzerinde kurulan yavaş atış+falsolu atış baskısını bir türlü çözemiyordu. Tek istikrarlı koşu alabilen vurucu R Taylor, tek başına takımı sırtlamaya başladı. Yanına aldığı önemli ortaklar J Franklin ve J Oram, fazla katkı veremeden S Narine'e teslim oldular.
Bir şekilde maç yine overa kaldı. W Indies'in alışık olduğu bu senaryo uyarınca, İngiltere maçında olduğu gibi atışlara M Samuels geldi. Samuels R Taylor'a baştan bir extra koşuyla bir altı verince, maç Y Zelanda'ya çok yaklaştı. Fakat son koşuyu almaya çalışırken muhtemelen C Gayle'den gelen bir direkt vuruşla runout olan .D Bracewell, maçın uzatmaya gitmesine sebep oldu. Böylelikle Y Zelanda, T20I'lerde uzatmaya giden 4 maçın 3'ünün kahramanı olmak gibi bir unvan kazandı.
Samuels, uzatmada yine W Indies'in atışçısıydı. Maçın yıldızı Narine'in yerine tercih edilmesi ilginçti ama M Samuels, bir şekilde görevini yerine getirdi. 17 koşu alan Y Zelanda, C Gayle'in şerrinden nasıl kurtulacaktı?
Uzatmada Y Zelanda'nın atışçısı T Southee'ydi. Bu maçta iyi oynamasına rağmen turnuvanın genelinde kötü olan Southee, ilk atışta 1 altı ve no ball vererek zaten hesabı baştan bitirdi. Ondan sonra çorap söküğü gibi geldi; Gayle ve Samuels, herhangi bir zorluk yaşamadan gereken 18 koşuyu alarak W Indies'in turnuvada kalma umutlarını ayakta tuttular. Yeni Zelanda'ysa iki maçı uzatmada yitirmesine ve iyi mücadele etmesine rağmen veda etti.
İngiltere-Sri Lanka, Pallakele
Sonuç: Sri Lanka 19 koşu farkla kazandı.
Saha ve zemin şartlarını göz önünde bulundurarak batting kadrosunu R Bopara'yla güçlendiren İngiltere, para atışını kazandıktan sonra ilk olarak sahayı savunmaya karar verdi. İlk atıcılar S Finn ve J Dernbach, T Dilshan'ı çok zorladılar ve özellikle Dernbach'ın verdiği koşulara rağmen ilk wicket alındı. K Sangakkara ve M Jayawardene de çok geçmeden oyun dışı kaldılar. Burada wicketlar erken gelse de, pahalı overlar çıkarılıyordu. G Swann'ın yakaladığı iyi atış dönemine destek, biraz geç geldi. O süre içerisinde A Matthews entersan vuruşlarıyla Sri Lanka adına tempoyu hep yüksek tuttu. Matthews J Mendis ortaklığını bozan S Broad, maçı yine dengelese de İngiltere, yine devreyi ekonomik bitiremedi. Dernbach'ın yüksek topları, T Perrera ve L Thirrimane'yi havaya soktu vev S Lanka, müthiş bir alt sıra katkısı sayesinde devre sonunda 169 koşuya ulaştı.
Bu maça dek hep üst sıra vurucularını çabuk kaybeden İngiltere, buna önlem olarak C Kieswetter'i kenara almıştı. Fakat yine de aynı senaryoyu görmekten kurtulamadı. L Malinga'nın 3 wicket birden aldığı overdan sonra(5. over) bir daha kendine gelemeyen İngiltere, A Mendis'in vasat oyunu ve S Patel'in kahramanca direnişiyle(67 koşu) umutlansa da asla maçı kazanacak noktaya gelemedi. L Wright, R Bopara, A Hales gibi oyuncular doğru dürüst koşu alamayınca yenilgi kaçınılmaz oldu. S Lanka'nın genç yavaş atıcısı Akila Dananjaya, göz altında şişen kemiğin acılarına rağmen 2 wicket almayı başardı ve galibiyetin mimarlarndan oldu. G Swann'ın T20'lerdeki rekorunu 34'le geliştirmesi bir şeyi değiştirmedi. Sri Lanka grup lideri sıfatıyla yarı finale çıktı.
Sonuç: Avustralya 8 wicket farkla kazandı.(14 top kala)
Kabul etmek gerekirse kimse Avustralya'dan bu kadar yenilgisiz bir turnuva beklemiyordu. İlk maçında Pakistan'a kaybeden G. Afrika'ysa, aslında yine yenilerek şaşırtmadı. Kendileri, DK'lardaki kötü şöhretlerini hak ettiklerini kanıtladılar.
Para atışını bir defa daha kazandıktan sonra rakibi ilk devrede batting yapmaya davet eden Avustralya, G. Afrika üst sıra vurucularından çok çabuk şekilde kurtuldu. Mantıklı bir şekilde Dan Christian'ın yerine kadroya çağırılan sol elli yavaş atıcı Xavier Doherty, bu bölümün kahramanı oldu. Doherty ve Shane Watson'ın maharetiyle J Kallis, R Levi ve H Amla gibi hızlı sayı alabilecek vuruculardan kurtulan Avustralya, işin zor kısmını geçtikten sonra kolayda takıldı. Allrounder özelliklerini hatırlamaya karar veren R Peterson, genç vurucu Ferhann Behardien'le 60 koşuluk bir 6. wicket ortaklığı tutturdu ve G. Afrika'nın maça tutunmasını sağladı. Avustralyalı genç hızlı atıcılar M Starc ve P Cummins, son iki overda 28 koşu vererek hayal kırıklığı yarattı.
İkinci yarıdaysa Avustralya, Hindistan maçındakine benzer bir senaryoyla galibiyete rahat girdi. D Steyn ve M Morkel'ın dikkatli ve tehditkar atışlarını az koşu alarak ve D Warner'ı kaybederek geçen Avustralya, bundan sonra başka zorluk yaşamadı. W Parnell ve F Behardien'in bir-iki fırsatta da sendelemesi sonucunda S Watson bir kez daha 50'yi geçerek galibiyetin baş mimarı oldu. Avustralya için bir başka sevinilecek nokta, nadir şekilde batting'e gelen C White'ın da koşu katkısı yapabilmesi oldu. (White 13 top 21 koşu)
Pakistan-Hindistan, Kolombo
Sonuç: Hindistan 8 wicket farkla kazandı.
Bir kriket maçından çok daha fazlası olan Güney Asya derbisinde yine kazanan, 92'den bu yana oynanan her DK maçında olduğu gibi yine Hindistan'dı. (üst üste 8.kez)
G. Afrika'yı yenen kadroyu bozmamayı tercih eden Pakistan, ilk olarak batting yapmayı seçti. Uluslararası T20 tecrübesi yetersiz üst sıra vurucuları I Nazir ve N Cemşit'i çok erken kaybetmeleri, oyunun ileriki dakikalarında yüksek bir skora ulaşma yolunda önemli olan platformu kurdurtmadı. Hindistan'sa atışlarda Y Singh, R. Ashwin ve L Balaji'den en optimum düzeyde faydalandı. Kanser tedavisi bittikten sonra henüz 11 Eylül'de tekrar formasına kavuşan Singh'in sol elli yavaş atışları, turnuvaya damga vuran bowling performanslarına bir yenisini ekledi. G. Afrika maçında U Akmal, U Gül gibi vuruculardan sürpriz katkılar alan Pakistan, sadece 128 koşu aldı ve T20 tarihindeki en düşük skorla yetindi.
Tecrübeli Test vurucusu V Sehwag'ı yeniden kadroya alan Hindistan, bu hamlenin faydalarını gördü. Genç sol elli yavaş atıcı Hasan Raza, G Gambhir'i c&b ile avlayarak rüya gibi bir başlangıca imza atmasına rağmen fielding hatalarıyla takımı zora sokan isimlerden biriydi. Her zaman olduğu gibi yine V Kohli iyi performans göstererek 50'nin üzerine çıktı ve takımı taşıdı. Neticede kazanan Hindistan, gruptaki iddiasını korudu.
İngiltere-Yeni Zelanda, Pallakele Sonuç: İngiltere 6 wicket farkla kazandı.
Bugün daha rahat koşu alınan Kandi bölgesindeki Pallakele Stadyumu'ndaydık. İlk maçında Sri Lanka'ya uzatmada yenilen Yeni Zelanda, iddiasını korumak için İngiltere'yi yenmek veyahut mümkün olduğu kadar az farkla yenilmek durumundaydı. Para atışından sonra ilk batting'i Y. Zelanda yaptı.
"Siyah Şapkalar" lakapkı ekibe ilk darbeleri S.Finn vurdu. Alışageldik şekilde Y. Zelanda'nın başlangıç vurucuları M Guptill ve R Nicol, fazla katkı veremeden oyun dışına çıktılar. (21 top, 16 koşu) Ne var ki asıl hayal kırıklığı, leblebi gibi koşu alan B. McCullum ve onun önderliğindeki orta sıranın çöküşüyle geldi. İngiltere'nin diğer hızlı atıcıları vasat gözükse de biraz kadroya tekrar giren T. Bresnan'la ama en çok S. Finn'le, Y. Zelanda'nın ritmi bozmadan koşu almasını engellediler. Tek ciddi direniş, Sri Lanka maçının kahramanlarından James Franklin'le geldi. Sol elli alt sıra vurucusu, 50 koşuluk ciddi bir katkıyla devre sonunda 149'a ulaşan Y. Zelanda'nın maçtan kopmamasını sağlamıştı.
Genellikle üst sıra vurucularını erken kaybeden İngiltere, geleğin bozmadı ve C. Kieswetter'i 4. overda sol elli yavaş atıcı D. Vettori'nin maharetli atışına kurban verdi. (Kieswetter 14 top, 4 koşu, 21/1) Fakat Y. Zelanda'nın en kaliteli hızlı atıcısı T. Southee'nin korkunç bir gününde olmasından faydalanan L. Wright, Afganistan maçındaki tarifeyi uygulayarak takımı sırtladı. A Hales'le birlikte galibiyeti hazırlayan Wright 76 koşu yaptı. Forma giren E. Morgan'ın da 30'u, Yeni Zelanda tehdidinin çok uzaklarda kalmasını sağladı.
Sri Lanka-West Indies, Pallakele Sonuç: İngiltere 9 wicket farkla kazandı.
Bugüne kadar, hep yavaş atıcılarıyla sonuca giden iki takımın maçında daha varyasyonlu yavaş atıcılara sahip Sri Lanka, Karayipli rakibini çok rahat yenerek yarı final için önemli bir adım attı.
Para atışından sonra ilk olarak batting'i seçen West Indies, karşısında oldukça derli toplu ve tehdit edici hızlı atıcılar buldu; neticede İngiltere'nin başına bela açan J. Charles-C.Gayle işbirliği erken bozuldu. Gayle gibi önemli bir tehditten, bir önceki maçın aksine iyi bir gününde gözüken A. Mendis sayesinde kurtulan Sri Lanka,aynı silah sayesinde K. Pollard gibi geleni gideni 6'ya göndermeye fixlenmiş bir sert batsmandan sadece 1 sayı yemekle kurtuldu. İlk yarıda West Indies'i taşıyan ortaklıklar; M. Samuels-D. Bravo(65 koşu 2/16-3/81) ve M. Samuels-A. Russell işbirlikleriydi. Herath veya J. Mendis yerine, sondan bir önceki overda hızlı atıcı Kulesakara'nın 4. ve son overını attıran ve verdiği 20 koşuyla West Indies'e 130'a ulaşma şansı veren Sri Lanka'da, allrounder J. Mendis yine geleneği bozmayarak wicket aldı.
İkinci yarıya 130u kovalamaya hedefiyle giren Sri Lanka, West Indies hızlı atıcıları R. Rampaul'un verdiği extralar ve F: Edwards'ın kontrolsüzlüğünden faydalanarak hızlı koşu almaya başladılar. Derken Rampaul 4 vurmaya alışan T. Dilshan'ı avlamayı başardı. W. Indies'in maça tutunmasının yegane yolu olan erken wicket alma meselesinde başarılı oldukları tek alan bu oldu. Yeni ikili K.Sangakkara-M. Jayawardene, herhangi bir büyük tehditle karşılaşmaksızın, bitime 26 top kala takımı galibiyete götürdüler. West Indies'de Rampaul-Edwards hızlı atıcılarının yanınıa D.Bravo'nun neden eklenmediği, neden ısrarla D. Sammy ve hatta A: Russell gibi orta hızlı atıcılarda ısrar edildiği de ayrı merak konusuydu. Bu oyuncuların isimlerinin yanında, atışlara geliş sırası da tartışmalıydı. Örneğin koşu sınırlayabilecek tek oyuncu gibi gözüken S. Narine'in 4overı erkenden atması, West Indies'in elini kolunu bağladı. Neticede W.Indies'in her zeminde maç kazanabilecek bir takım olmadığı gerçek bir örnekle kanıtlandı. Ne yazık ki sadece spin bowling sayesinde D. Kupası şampiyonu olunmuyor. Gruptan çıkan son takımlaır İngiltere-Sri Lanka, West Indies-Yeni Zelanda maçları belirleyecek.